Nice peygamberlere, nice velilere, nice evliyalara, nice âlimlere; nice sanatçılara, nice devlet insanlarına ev sahipliği yapmış, mübarek beldelerinde bu insanları yetiştirmiş kadim şehir Urfa…
Her daim en çok cefa çeken, en çok aldatılan, en çok ezilen ve de üvey evlat muamelesi gören mukaddes şehir Urfa…
Her şeyi bağrında bulunduran ama bunlarla övünmeye dahi imkân bulamayan, bu gururu diğer illere kaptıran aziz şehir Urfa…
Tarihi kahramanlıkla dolu olan şanlı şehir Urfa…
Tüm doğal ve yapay güzellikleri içinde barındırmasına rağmen bunlardan faydalanamayan kutlu şehir Urfa…
Tüm illerin ağabeyi olacakken bu illerin kapısında bekleyen garip şehir Urfa…
Kısacası sahipsiz şehir veyahut Urfa…
Gerek tarihi yapısı ile gerek doğal ve yapay güzellikleri ile gerekse de hoş ve samimi insanları ile her şeyin en iyisine ve de en güzeline layık olan şehir Urfa, geçmişte olduğu gibi günümüzde de hak ettiği değeri görmemiştir. Tüm dünya Urfa şehrinin tarihi yapısını ve kutsallığını konuşurken bu durum ülkemizde göz ardı edilmiştir. Dünyanın ilk yerleşim yeri olan Urfa, tarih alanında hak ettiği değeri hâlâ görememiştir. Ürün bizdeyken ekmeğini başkaları yemiştir. İşte tam da bu konuda sahipsiz şehir veyahut Urfa…
Her siyasi oluşum Urfa’ya vaatlerde bulunmuş lakin karşılığı alınamamıştır.
Her projede ya Urfa bulunmamış ya da aslan payına layık görülmeyip ağızlara bir parmak bal çalınmıştır. Geçmişten günümüze sadece kullanılıp bir kenara atılmış mahzun şehirdir Urfa.
Yüzyıllardır Urfa beldesinde yetişen ürünler komşu iller tarafından absorbe edilmiş ve kimlikleri onların adına tescil edilmiştir. Gerek Urfa halkı gerek idari yöneticiler gerekse de STK’lar bu durumu sadece izlemiştir. Fıstık Gaziantep’in, çiğköfte Adıyaman’ın, ciğer kebabı Diyarbakır’ın, kebap ve sıra geceleri muhtelif illerin adlarıyla anılmaya başlamış daha da kötüsü bu duruma karşı bir eylem bir mukavemet gösterilmemiştir. Şanlıurfalı olmasına rağmen birçok sanatçı birçok yazar bile başka illerde doğmuş gibi gösterilmiş ve ekseriyet tarafından da kabul görülmüştür. Elbette burada en büyük suç yine bizimdir. Falanca kişi Urfalıdır demekle o kişiyi şehrimize şamil kılmıyoruz. Burada en önemli işlev tanıtımdır.
Diğer iller kendilerine ait olamayan ürün ve şahsiyetlerle bile tanıtımlarını yaparken biz kendimize ait olanların bile tanıtımını yapmıyoruz. Göbeklitepe Tarihin sıfır noktası olmasına rağmen tanıtımını Antep yapmaktadır. Halfeti güzide bir ilçemiz olmasına rağmen insanlar konum olarak Antep’i göstermektedir. Havayolu şirketleri Antep’i Balıklıgöl fotoğrafları ile simgelemektedir. Kısacası bir şeyi kabullendirmek ona sahip olmak değildir onu duyurmak, akıllara neşretmektir. Evvela bu işleme kendi kapımızın önünü süpürmekle başlanmalıdır. Daha Urfa’daki insanlar bile Urfa’nın tarihini, sanatçılarını, devlet adamlarını, yazarlarını, veli insanlarını tanımazken bunu nasıl tüm dünyaya yayabiliriz. Bugün Urfa’da kaç genç geçmiş Urfa şahsiyetlerini bilmekte, tanımakta?
Bazı kurum ve kuruluşlara muteber insanların isimlerini vererek bu insanları yaşatamayız. Anlatamayız. Hâlihazırda araştırmaktan uzak bir nesil varken kaç genç; “Şu park kime ithafen yapılmış? Bu şahsiyet kimdir?” Diyor?
Ya da ölüm yıl dönümlerinde mezarları başında 5 dakika durarak da bu insanları anlatamayız. Özellikle okullarda her il için bu konuda bir müfredat hazırlanması gerektiğini düşünüyorum. Belediyelerimiz tarafından bu şahsiyetlere ait kısa film veya sinevizyon gösterileri düzenlenmelidir. Reklam panoları bu alan için aktif kullanılmalıdır. Kültür ve Turizm Daire Başkanlığı tarafından tarihi mekânlara ve şahsiyetlere yönelik broşür ve kitaplar basılıp ücretsiz bir şekilde eğitim kurumlarında dağıtılmalıdır. Yılda bir defa değil mütemadiyen yapılmalıdır. Tarihi ve sanatsal mekânlarımıza sık sık geziler düzenlenmeli mümkün mertebe çok sayıda insan buraları gezmeli ve bu mekânların tarihçeleri hakkında bilgi sahibi olmalıdırlar. Ne yazık ki bugün il dışına çıkan Urfalı bir genç yaşadığı şehri iki kelime ile anlatamamaktadır. Şehrini anlatıp doğru ifade edemediği gibi kendisine doğrultulan ön yargı oklarının da altında kalmaktadır.
Yapılan tüm bu çalışmaların randıman verebilmesi için en etkin görev ebeveynlere, aile büyüklerine düşmektedir.
Gelecek yılların Urfa’ya refah getirmesi yetişecek olan nesile bağlıdır. Şehrimizin tarihi ve kültürel yönleri gençlere aşılanmalı, gençler de bu konuda üstüne düşeni yapmalıdır. Gelecek yılların Urfa’sı bugünkü Urfalı gençlerin kontrolünde olacaktır. Bu genç nesil de dedelerinden, atalarından cefa ile savaş ile miras bırakılmış bu aziz ve mukaddes toprakları bilmek, öğrenmek ve sahip çıkmak zorundadır.
Soyunu, tarihini, kökünü, ecdadını ve şehrini bilen bir gençlik…
Şüphesiz ki “Şehrinin milliyetçisi olmayan bir birey ülkesinin de milliyetçisi olamaz.”
Vesselam…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Ahmet Furkan Demir
SAHİPSİZ ŞEHİR VEYAHUT URFA
Nice peygamberlere, nice velilere, nice evliyalara, nice âlimlere; nice sanatçılara, nice devlet insanlarına ev sahipliği yapmış, mübarek beldelerinde bu insanları yetiştirmiş kadim şehir Urfa…
Her daim en çok cefa çeken, en çok aldatılan, en çok ezilen ve de üvey evlat muamelesi gören mukaddes şehir Urfa…
Her şeyi bağrında bulunduran ama bunlarla övünmeye dahi imkân bulamayan, bu gururu diğer illere kaptıran aziz şehir Urfa…
Tarihi kahramanlıkla dolu olan şanlı şehir Urfa…
Tüm doğal ve yapay güzellikleri içinde barındırmasına rağmen bunlardan faydalanamayan kutlu şehir Urfa…
Tüm illerin ağabeyi olacakken bu illerin kapısında bekleyen garip şehir Urfa…
Kısacası sahipsiz şehir veyahut Urfa…
Gerek tarihi yapısı ile gerek doğal ve yapay güzellikleri ile gerekse de hoş ve samimi insanları ile her şeyin en iyisine ve de en güzeline layık olan şehir Urfa, geçmişte olduğu gibi günümüzde de hak ettiği değeri görmemiştir. Tüm dünya Urfa şehrinin tarihi yapısını ve kutsallığını konuşurken bu durum ülkemizde göz ardı edilmiştir. Dünyanın ilk yerleşim yeri olan Urfa, tarih alanında hak ettiği değeri hâlâ görememiştir. Ürün bizdeyken ekmeğini başkaları yemiştir. İşte tam da bu konuda sahipsiz şehir veyahut Urfa…
Her siyasi oluşum Urfa’ya vaatlerde bulunmuş lakin karşılığı alınamamıştır.
Her projede ya Urfa bulunmamış ya da aslan payına layık görülmeyip ağızlara bir parmak bal çalınmıştır. Geçmişten günümüze sadece kullanılıp bir kenara atılmış mahzun şehirdir Urfa.
Yüzyıllardır Urfa beldesinde yetişen ürünler komşu iller tarafından absorbe edilmiş ve kimlikleri onların adına tescil edilmiştir. Gerek Urfa halkı gerek idari yöneticiler gerekse de STK’lar bu durumu sadece izlemiştir. Fıstık Gaziantep’in, çiğköfte Adıyaman’ın, ciğer kebabı Diyarbakır’ın, kebap ve sıra geceleri muhtelif illerin adlarıyla anılmaya başlamış daha da kötüsü bu duruma karşı bir eylem bir mukavemet gösterilmemiştir. Şanlıurfalı olmasına rağmen birçok sanatçı birçok yazar bile başka illerde doğmuş gibi gösterilmiş ve ekseriyet tarafından da kabul görülmüştür. Elbette burada en büyük suç yine bizimdir. Falanca kişi Urfalıdır demekle o kişiyi şehrimize şamil kılmıyoruz. Burada en önemli işlev tanıtımdır.
Diğer iller kendilerine ait olamayan ürün ve şahsiyetlerle bile tanıtımlarını yaparken biz kendimize ait olanların bile tanıtımını yapmıyoruz. Göbeklitepe Tarihin sıfır noktası olmasına rağmen tanıtımını Antep yapmaktadır. Halfeti güzide bir ilçemiz olmasına rağmen insanlar konum olarak Antep’i göstermektedir. Havayolu şirketleri Antep’i Balıklıgöl fotoğrafları ile simgelemektedir. Kısacası bir şeyi kabullendirmek ona sahip olmak değildir onu duyurmak, akıllara neşretmektir. Evvela bu işleme kendi kapımızın önünü süpürmekle başlanmalıdır. Daha Urfa’daki insanlar bile Urfa’nın tarihini, sanatçılarını, devlet adamlarını, yazarlarını, veli insanlarını tanımazken bunu nasıl tüm dünyaya yayabiliriz. Bugün Urfa’da kaç genç geçmiş Urfa şahsiyetlerini bilmekte, tanımakta?
Bazı kurum ve kuruluşlara muteber insanların isimlerini vererek bu insanları yaşatamayız. Anlatamayız. Hâlihazırda araştırmaktan uzak bir nesil varken kaç genç; “Şu park kime ithafen yapılmış? Bu şahsiyet kimdir?” Diyor?
Ya da ölüm yıl dönümlerinde mezarları başında 5 dakika durarak da bu insanları anlatamayız. Özellikle okullarda her il için bu konuda bir müfredat hazırlanması gerektiğini düşünüyorum. Belediyelerimiz tarafından bu şahsiyetlere ait kısa film veya sinevizyon gösterileri düzenlenmelidir. Reklam panoları bu alan için aktif kullanılmalıdır. Kültür ve Turizm Daire Başkanlığı tarafından tarihi mekânlara ve şahsiyetlere yönelik broşür ve kitaplar basılıp ücretsiz bir şekilde eğitim kurumlarında dağıtılmalıdır. Yılda bir defa değil mütemadiyen yapılmalıdır. Tarihi ve sanatsal mekânlarımıza sık sık geziler düzenlenmeli mümkün mertebe çok sayıda insan buraları gezmeli ve bu mekânların tarihçeleri hakkında bilgi sahibi olmalıdırlar. Ne yazık ki bugün il dışına çıkan Urfalı bir genç yaşadığı şehri iki kelime ile anlatamamaktadır. Şehrini anlatıp doğru ifade edemediği gibi kendisine doğrultulan ön yargı oklarının da altında kalmaktadır.
Yapılan tüm bu çalışmaların randıman verebilmesi için en etkin görev ebeveynlere, aile büyüklerine düşmektedir.
Gelecek yılların Urfa’ya refah getirmesi yetişecek olan nesile bağlıdır. Şehrimizin tarihi ve kültürel yönleri gençlere aşılanmalı, gençler de bu konuda üstüne düşeni yapmalıdır. Gelecek yılların Urfa’sı bugünkü Urfalı gençlerin kontrolünde olacaktır. Bu genç nesil de dedelerinden, atalarından cefa ile savaş ile miras bırakılmış bu aziz ve mukaddes toprakları bilmek, öğrenmek ve sahip çıkmak zorundadır.
Soyunu, tarihini, kökünü, ecdadını ve şehrini bilen bir gençlik…
Şüphesiz ki “Şehrinin milliyetçisi olmayan bir birey ülkesinin de milliyetçisi olamaz.”
Vesselam…