Vefasızlık illeti hemen herkesi sarmış herhalde. Çünkü ‘Ahde Vefa’ kalmamış.
Büyüklerimiz; ‘İnsanoğlu çiğ süt emmiş’ derlerdi. Bu Atasözündeki ‘çiğ süt’ mecaz anlamdadır, olgun değil anlamındadır. Kötü insanlardan zarar beklenir anlamındadır. Kötü insan, iyiliğin kıymetini bilmez, zararı dokunabilir demektir. Daha da önemlisi; bazıları, çıkarı olan işte kendisine iyilik edene bile nankörlük ederler demektir. İşte şimdilerde, iyilik edenlere hep kötülük ediyorlar. Günümüzde ahde vefa kalmamış. Vefasızlık şeytanın hoşuna gider. Neden bu kadar vefasız oluyoruz? İnanın hiç anlam veremiyorum.
Efendim;
64 yaşına gelmişiz. Allahu Teâlâ cümlemize hayırlı uzun ömürler versin, son nefesimizde de imanla ölmeyi nasip eylesin inşallah. Kendimizi bildik bileli hiç ön plana çıkmadık, mümkün olduğunca ‘ben’ demekten kaçındık ve hep ‘biz’ demeye gayret ettik. Zira inandıklarımız, sevdiklerimiz; “En kötü tek kelime BEN” derlerdi.
27 yıl Peygamber mesleği kabul ettiğimiz Öğretmenlik ile meşgul olduk ve başkalarının çocuklarıyla ilgilenmekten kendi çocuklarımıza zaman ayıramadık. Yaklaşık 48 yıldan beri de fotoğrafçılık ve dolayısıyla Gazetecilikle uğraşıyoruz. Kısaca; öğretmenlikten emekli olduk ancak gazetecilikten halen emekli olamadık. Yaşımızın gereği biraz yavaşlattık, ancak yerinde koşuşturmayı da ihmal etmiyoruz. Zaman zaman da sevdiğimiz gençleri öne sürüyor, ondan bilgileri alarak yine haberleştiriyoruz. Biraz ulusal, biraz da yerel gazetelerde ülkemizi, milletimizi, memleketimizi kötülemeden, kimsenin malına, canına zarar vermeden, huzur bozmadan ve en önemlisi doğrulardan şaşmadan haber ve köşe yazılarımızın yayınlanmasını sağlıyoruz. Tabi hemen herkese de yardım etmekten kaçmadık ve halen de kaçmıyoruz. Ancak hiç kimseden vefa görmediğimiz halde hiç umursamadık, görmezden, duymazdan, bilmezden geldik. ‘Yaptıklarımızı Allahu Teâlâ biliyor ya yeter’ diye düşündük. (Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul, zurna az.)
Efendim…
Aslında kendimden bahsetmek istemiyorum. Öncelikle Hocaların Hocası merhum Mehmet Salih Önen amca unutulmasın, ona da vefasızlık edilmesin istediğim için bu köşeyi yazmaya karar verdim. Tabi birazda koltuk sahibi olanlar, bir makama gelenlerin de daha sonra geçmişte söylediklerini, konuştuklarını, kendilerine vefa gösterenleri, destek olanları, dua edenleri bile unuttuklarından onlara da bir gönderme, hatırlatma yapalım istedik. Zira ahde vefa kalmamış, vefasızlık almış başını gidiyor derler ya…
Merhum Salih Önen’in ismi neden kurucusu olduğu okula verilmiyor?
Bu konuları siz okurlarımıza da aktaralım istiyoruz. Zira vefasızlık örneği…
2 dönem AK Parti Şanlıurfa Milletvekili, 2 yıl kadar Cumhurbaşkanı Başdanışmanı olarak görev yaptıktan sonra 2017 yılı Aralık ayından itibaren de Çin Halk Cumhuriyeti Pekin Büyükelçisi olarak görevini başarıyla sürdüren ve gerek ülkemizin ve gerekse Şanlıurfa’mızın adını dünyaya duyuran, en iyi şekilde temsil görevini sürdüren Abdulkadir Emin Önen’in merhum babası, Türkiye’nin çeşitli illerinde ve yüksek okullarında Öğretmenlik ve Müdürlük, yurt dışında Kültür Ateşesi olarak görev yapmış olan Hocaların Hocası Mehmet Salih Önen’in ismi ne doğup büyüdüğü Karaköprü ilçesinde bir parka veya bir tesise verilmedi.
Türkiye’nin birçok ilinde olduğu gibi Şanlıurfa’da da Harran Üniversitesine bağlı Meslek Yüksek Okulu açılmasını sağlayan, hatta Ankara gibi büyük bir şehirde Öğretmen Okulu Müdürlüğünü memleketi Şanlıurfa’ya 2 yıllık Meslek Yüksek Okulu açılması için bırakıp gelmesine rağmen Harran Üniversitesince de kurucusu olduğu Şanlıurfa Meslek Yüksek Okuluna ismi verilerek yaşatılmadı. İşte onun için vefasızlık örneği diyerek bahsettim.
Bu arada; 08.05.2015 Cuma günü Hakk’ın rahmetine kavuşmuş olan merhum Mehmet Salih Önen amcayı bir kere daha anmadan, ruhuna Fatiha okumadan geçmeyelim. Allahu Teâlâ rahmet eylesin, ruhuna el Fatiha…
İnsanımız bir makama gelince neden değişiyorlar
Efendim…
Vefa, sevgide devamlılık demektir. Vefa demek, ihtiyaç hâlinde ona yardım etmektir. Arkadaş, öldükten sonra, onun çoluk çocuğunu, yakınlarını sevmek, onlarla ilgiyi kesmemek de vefadandır. Müslüman vefakâr olur. Vefakâr olmanın, yani sırf Allah rızası için sevmenin mükâfatı büyüktür.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
“Kıyamette hiçbir himayenin bulunmadığı zaman, Allahü Teâlâ’nın himayesinde bulunacak yedi kişiden biri, birbirini [sırf Allah rızası için] sevenlerdir.” [Buhari]
Vefa, dostlukta, bağlılıkta sebat etmektir. Arkadaşa yaptığı iyiliği az görmek, onun yaptığını çok bilmek vefadandır. Şimdilerde nerde öyle arkadaşlar…
Geçmişinde ne olurlarsa olsunlar, ne kadar saygıdeğer, saygılı, candan arkadaş olsalar olsunlar; insanımız bir makama gelince neden değişiyorlar, dostlarını unutuyorlar, yanlarına çağırıp, hatta telefon ederek bile gönlünü almıyorlar, kendilerini unutmadıklarını hatırlatmıyorlar. Gerekiyorsa tabii, neden onlardan faydalanmıyorlar? Hiç mi ahde vefa kalmamış diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Zira vefasızlık şeytanın hoşuna gider. İnsanlarımız yoksa kötü insan mı ki? Kötü insanlar iyiliğin kıymetini bilmez, vefasız olurlar. Büyüklerimizin dediği gibi; ‘İnsanoğlu çiğ süt emmiş’ diye düşünüp bizde onları ve makama gelince değişenleri unutalım mı acaba?
Şimdi diyeceksiniz ki; sadece Şanlıurfa’mızda mı bu vefasızlıklar…
Efendim; tabiî ki dünyanın her yöresinde vardır mutlaka, ama bizim ve bizim gibi Müslüman ülkelerde daha çok görülüyor dersek haksızlık etmemiş oluruz. Zira büyüklerimiz bozuk olan bir işimiz konusunda gayrimüslimleri kastederek; “Onların dini bizim işimiz gibi bozuk, ancak işleri de bizim dinimiz gibi düzgün” derler.
Vefa demek, gerek hayatta iken ve gerekse öldükten sonra sevgi ve ilgiyi devam ettirmek demektir. Ölen bir kimseye az bir vefa göstermek, hayatta yapılan çok iyiliklerden daha makbuldür. Çünkü insan, hayattaki arkadaşına bir iyilik edince, belki bir karşılık bekleyebilir. Öldükten sonra yapılacak iyiliğe riya karışması zor olur. Ölüler için dua ve istiğfar edilir. Yapılan iyiliklerin sevabı bağışlanır. Hayattaki akrabalarına, dostlarına iyilik edilir. Peygamber efendimiz, ihtiyar bir kadına ikramda bulundu. Sebebini soranlara, “Bu kadın, Hatice hayatta iken bize gelir giderdi. Ahde vefa, dindendir” buyurdu.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Müslüm Abacıoğlu
Neden bu kadar vefasız oluyoruz?
Muhterem Kardeşlerim…
Vefasızlık illeti hemen herkesi sarmış herhalde. Çünkü ‘Ahde Vefa’ kalmamış.
Büyüklerimiz; ‘İnsanoğlu çiğ süt emmiş’ derlerdi. Bu Atasözündeki ‘çiğ süt’ mecaz anlamdadır, olgun değil anlamındadır. Kötü insanlardan zarar beklenir anlamındadır. Kötü insan, iyiliğin kıymetini bilmez, zararı dokunabilir demektir. Daha da önemlisi; bazıları, çıkarı olan işte kendisine iyilik edene bile nankörlük ederler demektir. İşte şimdilerde, iyilik edenlere hep kötülük ediyorlar. Günümüzde ahde vefa kalmamış. Vefasızlık şeytanın hoşuna gider. Neden bu kadar vefasız oluyoruz? İnanın hiç anlam veremiyorum.
Efendim;
64 yaşına gelmişiz. Allahu Teâlâ cümlemize hayırlı uzun ömürler versin, son nefesimizde de imanla ölmeyi nasip eylesin inşallah. Kendimizi bildik bileli hiç ön plana çıkmadık, mümkün olduğunca ‘ben’ demekten kaçındık ve hep ‘biz’ demeye gayret ettik. Zira inandıklarımız, sevdiklerimiz; “En kötü tek kelime BEN” derlerdi.
27 yıl Peygamber mesleği kabul ettiğimiz Öğretmenlik ile meşgul olduk ve başkalarının çocuklarıyla ilgilenmekten kendi çocuklarımıza zaman ayıramadık. Yaklaşık 48 yıldan beri de fotoğrafçılık ve dolayısıyla Gazetecilikle uğraşıyoruz. Kısaca; öğretmenlikten emekli olduk ancak gazetecilikten halen emekli olamadık. Yaşımızın gereği biraz yavaşlattık, ancak yerinde koşuşturmayı da ihmal etmiyoruz. Zaman zaman da sevdiğimiz gençleri öne sürüyor, ondan bilgileri alarak yine haberleştiriyoruz. Biraz ulusal, biraz da yerel gazetelerde ülkemizi, milletimizi, memleketimizi kötülemeden, kimsenin malına, canına zarar vermeden, huzur bozmadan ve en önemlisi doğrulardan şaşmadan haber ve köşe yazılarımızın yayınlanmasını sağlıyoruz. Tabi hemen herkese de yardım etmekten kaçmadık ve halen de kaçmıyoruz. Ancak hiç kimseden vefa görmediğimiz halde hiç umursamadık, görmezden, duymazdan, bilmezden geldik. ‘Yaptıklarımızı Allahu Teâlâ biliyor ya yeter’ diye düşündük. (Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul, zurna az.)
Efendim…
Aslında kendimden bahsetmek istemiyorum. Öncelikle Hocaların Hocası merhum Mehmet Salih Önen amca unutulmasın, ona da vefasızlık edilmesin istediğim için bu köşeyi yazmaya karar verdim. Tabi birazda koltuk sahibi olanlar, bir makama gelenlerin de daha sonra geçmişte söylediklerini, konuştuklarını, kendilerine vefa gösterenleri, destek olanları, dua edenleri bile unuttuklarından onlara da bir gönderme, hatırlatma yapalım istedik. Zira ahde vefa kalmamış, vefasızlık almış başını gidiyor derler ya…
Merhum Salih Önen’in ismi neden kurucusu olduğu okula verilmiyor?
Bu konuları siz okurlarımıza da aktaralım istiyoruz. Zira vefasızlık örneği…
2 dönem AK Parti Şanlıurfa Milletvekili, 2 yıl kadar Cumhurbaşkanı Başdanışmanı olarak görev yaptıktan sonra 2017 yılı Aralık ayından itibaren de Çin Halk Cumhuriyeti Pekin Büyükelçisi olarak görevini başarıyla sürdüren ve gerek ülkemizin ve gerekse Şanlıurfa’mızın adını dünyaya duyuran, en iyi şekilde temsil görevini sürdüren Abdulkadir Emin Önen’in merhum babası, Türkiye’nin çeşitli illerinde ve yüksek okullarında Öğretmenlik ve Müdürlük, yurt dışında Kültür Ateşesi olarak görev yapmış olan Hocaların Hocası Mehmet Salih Önen’in ismi ne doğup büyüdüğü Karaköprü ilçesinde bir parka veya bir tesise verilmedi.
Türkiye’nin birçok ilinde olduğu gibi Şanlıurfa’da da Harran Üniversitesine bağlı Meslek Yüksek Okulu açılmasını sağlayan, hatta Ankara gibi büyük bir şehirde Öğretmen Okulu Müdürlüğünü memleketi Şanlıurfa’ya 2 yıllık Meslek Yüksek Okulu açılması için bırakıp gelmesine rağmen Harran Üniversitesince de kurucusu olduğu Şanlıurfa Meslek Yüksek Okuluna ismi verilerek yaşatılmadı. İşte onun için vefasızlık örneği diyerek bahsettim.
Bu arada; 08.05.2015 Cuma günü Hakk’ın rahmetine kavuşmuş olan merhum Mehmet Salih Önen amcayı bir kere daha anmadan, ruhuna Fatiha okumadan geçmeyelim. Allahu Teâlâ rahmet eylesin, ruhuna el Fatiha…
İnsanımız bir makama gelince neden değişiyorlar
Efendim…
Vefa, sevgide devamlılık demektir. Vefa demek, ihtiyaç hâlinde ona yardım etmektir. Arkadaş, öldükten sonra, onun çoluk çocuğunu, yakınlarını sevmek, onlarla ilgiyi kesmemek de vefadandır. Müslüman vefakâr olur. Vefakâr olmanın, yani sırf Allah rızası için sevmenin mükâfatı büyüktür.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
“Kıyamette hiçbir himayenin bulunmadığı zaman, Allahü Teâlâ’nın himayesinde bulunacak yedi kişiden biri, birbirini [sırf Allah rızası için] sevenlerdir.” [Buhari]
Vefa, dostlukta, bağlılıkta sebat etmektir. Arkadaşa yaptığı iyiliği az görmek, onun yaptığını çok bilmek vefadandır. Şimdilerde nerde öyle arkadaşlar…
Geçmişinde ne olurlarsa olsunlar, ne kadar saygıdeğer, saygılı, candan arkadaş olsalar olsunlar; insanımız bir makama gelince neden değişiyorlar, dostlarını unutuyorlar, yanlarına çağırıp, hatta telefon ederek bile gönlünü almıyorlar, kendilerini unutmadıklarını hatırlatmıyorlar. Gerekiyorsa tabii, neden onlardan faydalanmıyorlar? Hiç mi ahde vefa kalmamış diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Zira vefasızlık şeytanın hoşuna gider. İnsanlarımız yoksa kötü insan mı ki? Kötü insanlar iyiliğin kıymetini bilmez, vefasız olurlar. Büyüklerimizin dediği gibi; ‘İnsanoğlu çiğ süt emmiş’ diye düşünüp bizde onları ve makama gelince değişenleri unutalım mı acaba?
Şimdi diyeceksiniz ki; sadece Şanlıurfa’mızda mı bu vefasızlıklar…
Efendim; tabiî ki dünyanın her yöresinde vardır mutlaka, ama bizim ve bizim gibi Müslüman ülkelerde daha çok görülüyor dersek haksızlık etmemiş oluruz. Zira büyüklerimiz bozuk olan bir işimiz konusunda gayrimüslimleri kastederek; “Onların dini bizim işimiz gibi bozuk, ancak işleri de bizim dinimiz gibi düzgün” derler.
Vefa demek, gerek hayatta iken ve gerekse öldükten sonra sevgi ve ilgiyi devam ettirmek demektir. Ölen bir kimseye az bir vefa göstermek, hayatta yapılan çok iyiliklerden daha makbuldür. Çünkü insan, hayattaki arkadaşına bir iyilik edince, belki bir karşılık bekleyebilir. Öldükten sonra yapılacak iyiliğe riya karışması zor olur. Ölüler için dua ve istiğfar edilir. Yapılan iyiliklerin sevabı bağışlanır. Hayattaki akrabalarına, dostlarına iyilik edilir. Peygamber efendimiz, ihtiyar bir kadına ikramda bulundu. Sebebini soranlara, “Bu kadın, Hatice hayatta iken bize gelir giderdi. Ahde vefa, dindendir” buyurdu.
Allahu Teâlâ cümlemizi vefalı kullarından eylesin, vefasızları da ıslah eylesin. (Amin)