İstanbul Boğazı ile Haliç’in kucaklaştığı yerin adıdır Karaköy… Boğazın öte yakasındaki Kadıköy, körler ülkesiyse eğer Karaköy gözü açıklar diyarıdır. Tarihi binlerce yıl öncesine dayanan yedi tepeli kentin en eski limanı olan Karaköy; Bizans ve Osmanlı zamanında önemli bir ticaret merkeziydi. Osmanlı burada ve çevresinde yaptırdığı hanlarla ticareti ayakta tuttu. Ülkenin yarı sömürge haline geldiği yıllarda ise bankaların ve Avrupalı acentelerin yeri burasıydı.
Karaköy’ün orta yerinde hemen denizin kıyısında yükselen bir binanın öyküsüne bir bakalım. Hemen belirteyim; bu binada yıllarını geçiren, yakın dönem denizcilik tarihi araştırmalarıyla tanınan Ali Bozoğlu, bu binanın ve şimdilerde ultra lüks Galataport’un öncesini çok iyi bilir; bilgileri Bozoğlu’ndan aldım.
Bu binanın eski adı Merkez Rıhtım Han…
Türkiye Denizcilik İşletmeleri’nce uzun yıllar genel müdürlük binası olarak kullanılan yapı, 1890 yılında imtiyaz verilerek kurulan İstanbul Rıhtım Dok ve Antrepo Şirketi tarafından yaptırıldı. Burası da Dolmabahçe Sarayı gibi deniz dolgusu üzerine 1912-1914 yıllarında inşa edildi. Han o dönem görkemli haliyle boğaz kıyısında göz alırken, içinde de muhteşem çiniler vardı, denizciler buraya Çinili Rıhtım Han da derler.
Cumhuriyet kurucularının özel önem verdiği devletin elindeki denizcilik kuruluşları ‘özelleştirme’ denilen fırtınaya yakalandı ve en büyük darbeyi yiyen sektör oldu.
Galataport denilen yapılaşmanın başlangıç noktasında yani Karaköy Meydanı’nın orta yerindeki Türkiye Denizcilik İşletmeleri binası da lüks bir otel oluverdi.
Oysa bu bina bir müze (bence deniz ve ticaret müzesi) olabilirdi; ancak İstanbul’un tarihi yapılarına gökdelen gölgesi düşürenlerden zaten bu beklenemez.
Bu yapılaşma ortaya çıkarken sahil bandının halka açık olacağı söylenmişti ama verilen sözlerin hiçbir anlamı olmadığını zaten öğrenmiştik.
Otelin önüne adeta bir set çeker gibi bir havuz inşa ettiler. Karaköy Meydanı’nda istenildiği kadar düzenleme yapılsın, sahilsiz bir Karaköy’ün İstanbul için hiçbir anlamı yok artık.
Bu havuza kimler girer?
Bu havuz görgüsüzlüğün zirve yaptığı bir ibret yapısıdır.
Kentin en gürültülü ortamında, işlek bir meydanın tam orta yerinde güneşlenip havuza girenleri düşünüyorum da, aklım almıyor. Ancak şunu biliyorum; Burjuva kültürü almış hiçbir zengin bu otelde kalıp da bu havuzu kullanmaz. Burası görgüsüzlere, parayı çok kolay yoldan kazananlara mekan olur sadece…
Tarihçi İlber Ortaylı Hürriyet Gazetesi’ndeki yazısında; “Kıyıları mümkün mertebe halkın gezebilmesine açmalıyız. Galataport bunun istisnası olamaz. Aynı şekilde Peninsula İstanbul Hotel’in halkın geçişini engelleyecek şekilde otelin önünü kapatma yetkisi yoktur. Böyle bir kanun yok, dikkatinizi çekiyorum.” diye belirtiyor.
Karaköy tarihinde yüzlerce kez kuruldu, yıkıldı… Ortaylı da 50 yıl sonrasının gençliğinden görev bekliyor… “ O gençler buraları yıkacak” diyor…
Büyükşehir ve Beyoğlu Belediyeleri’nin turizm alanlarına müdahalesi mümkün değil ama yine de ellerinden bir şeyler gelir diye umuyorum.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Cengiz ERDİL
Karaköy'ün başına gelenler
İstanbul Boğazı ile Haliç’in kucaklaştığı yerin adıdır Karaköy… Boğazın öte yakasındaki Kadıköy, körler ülkesiyse eğer Karaköy gözü açıklar diyarıdır. Tarihi binlerce yıl öncesine dayanan yedi tepeli kentin en eski limanı olan Karaköy; Bizans ve Osmanlı zamanında önemli bir ticaret merkeziydi. Osmanlı burada ve çevresinde yaptırdığı hanlarla ticareti ayakta tuttu. Ülkenin yarı sömürge haline geldiği yıllarda ise bankaların ve Avrupalı acentelerin yeri burasıydı.
Karaköy’ün orta yerinde hemen denizin kıyısında yükselen bir binanın öyküsüne bir bakalım. Hemen belirteyim; bu binada yıllarını geçiren, yakın dönem denizcilik tarihi araştırmalarıyla tanınan Ali Bozoğlu, bu binanın ve şimdilerde ultra lüks Galataport’un öncesini çok iyi bilir; bilgileri Bozoğlu’ndan aldım.
Bu binanın eski adı Merkez Rıhtım Han…
Türkiye Denizcilik İşletmeleri’nce uzun yıllar genel müdürlük binası olarak kullanılan yapı, 1890 yılında imtiyaz verilerek kurulan İstanbul Rıhtım Dok ve Antrepo Şirketi tarafından yaptırıldı. Burası da Dolmabahçe Sarayı gibi deniz dolgusu üzerine 1912-1914 yıllarında inşa edildi. Han o dönem görkemli haliyle boğaz kıyısında göz alırken, içinde de muhteşem çiniler vardı, denizciler buraya Çinili Rıhtım Han da derler.
Cumhuriyet kurucularının özel önem verdiği devletin elindeki denizcilik kuruluşları ‘özelleştirme’ denilen fırtınaya yakalandı ve en büyük darbeyi yiyen sektör oldu.
Galataport denilen yapılaşmanın başlangıç noktasında yani Karaköy Meydanı’nın orta yerindeki Türkiye Denizcilik İşletmeleri binası da lüks bir otel oluverdi.
Oysa bu bina bir müze (bence deniz ve ticaret müzesi) olabilirdi; ancak İstanbul’un tarihi yapılarına gökdelen gölgesi düşürenlerden zaten bu beklenemez.
Bu yapılaşma ortaya çıkarken sahil bandının halka açık olacağı söylenmişti ama verilen sözlerin hiçbir anlamı olmadığını zaten öğrenmiştik.
Otelin önüne adeta bir set çeker gibi bir havuz inşa ettiler. Karaköy Meydanı’nda istenildiği kadar düzenleme yapılsın, sahilsiz bir Karaköy’ün İstanbul için hiçbir anlamı yok artık.
Bu havuza kimler girer?
Bu havuz görgüsüzlüğün zirve yaptığı bir ibret yapısıdır.
Kentin en gürültülü ortamında, işlek bir meydanın tam orta yerinde güneşlenip havuza girenleri düşünüyorum da, aklım almıyor. Ancak şunu biliyorum; Burjuva kültürü almış hiçbir zengin bu otelde kalıp da bu havuzu kullanmaz. Burası görgüsüzlere, parayı çok kolay yoldan kazananlara mekan olur sadece…
Tarihçi İlber Ortaylı Hürriyet Gazetesi’ndeki yazısında; “Kıyıları mümkün mertebe halkın gezebilmesine açmalıyız. Galataport bunun istisnası olamaz. Aynı şekilde Peninsula İstanbul Hotel’in halkın geçişini engelleyecek şekilde otelin önünü kapatma yetkisi yoktur. Böyle bir kanun yok, dikkatinizi çekiyorum.” diye belirtiyor.
Karaköy tarihinde yüzlerce kez kuruldu, yıkıldı… Ortaylı da 50 yıl sonrasının gençliğinden görev bekliyor… “ O gençler buraları yıkacak” diyor…
Büyükşehir ve Beyoğlu Belediyeleri’nin turizm alanlarına müdahalesi mümkün değil ama yine de ellerinden bir şeyler gelir diye umuyorum.