Dünya kadınlar gününü münasebeti ve bu günün önemine binaen kadına uygulanan şiddetten bahsedeceğiz. Günümüzde kadın olmanın içler acısı dramını kalemimiz yettiğince gözler önüne sereceğiz.
Şiddet hayatın her sahasında mevcut olan negatif bir eylem şeklidir.Tarih sahnesini incelediğimizde şiddet gören kesimin çocuklar ve özellikle kadınlardan oluşması ve bu profilin Milenyum Çağında da süre gelmesi hazin bir tablodur.
Bize sunulan Modern yaşamla ve sosyal hayattaki kültürel yaşamımız bir biriyle çatışmaktadır. Kadın kültürel değerler ile modern hayat arasında sıkışmış kalmıştır. Kadın soyutlanan, kimliksizleştirilen, evde farklı dışarıda farklı kimlikler arasında rol karmaşalarına sürüklenen kadın halini almıştır?
Eşitlik-özgürlük muştularıyla farklılaştırılan güçlü, bağımsız bir kadın olmaya yönlendirilen ve asli görevlerinden uzaklaştırılan kadın profili arzu edilirken,toplumsal değerlerin dışına çıkmayıp kültür eksenli düşünen kadın profilide ata-erkil bir toplumda daha makbul görülmüştür. Maalesef günümüzde kadın bu iki kimlik arasında bocalamaktadır.
Topluma sunulan modern yaşam tarzının çarkları arasında kadının asli görevleri önemini kaybetmiş ve sorunları da beraberinde getirmiştir.
Ata-erkil bir toplumdan; çağdaş bir toplum olma yolunda kadına bakış açısı modern yaşamla değişmiş gibi görünse de kadına karşı söz ve davranışlardaki tahammülsüzlük ve bunun şiddet olarak eyleme dönüşümü kadın profilinin aslında değişmediğinin işaretidir. Öyle ki olumsuz koşullara karşı söz ve davranışlarıyla direnen,yaşadığı sıkıntılı duruma baş kaldıran,hakkını aramak için hukuksal mücadele başlatan kadının bu eylemi,eşi tarafından hazmedilmeyecek ve sokak ortasın da bıçaklanarak ölümle cezalandırılacaktır.
Kadına şiddet ve kadına cinayetlerin oluşmasındaki etkenlerin önüne geçmediğimiz takdirde ne biz yazar-çizerlerin ve nede bunu gündeme taşıyan basının verdiği mesajların anlamı olmayacaktır. Devletin aldığı önlemler ve hukuksal alanda yapılan Ağır ceza-i yaptırımlarda işlevsiz kalacaktır.
Nitekim cinnet geçiren, gözünü kan bürüyen ve sonrasın da cinayete teşebbüs eden kişi normal bir ruh sağlığından zaten söz etmek mümkün değildir. Kaldı ki ağır ceza-i yaptırımların önemini ve caydırıcılığını anlasın. Ceza-i yaptırımlar caydırıcı unsur olarak hayatımız da olmalı, yalnız çözümün kendisiymiş gibi algılanmamalı ve lanse edilmemelidir.
Asıl sorgulanması gereken
"Bu şiddet eğiliminin önüne nasıl geçilmesi gerektiğidir”
Toplumumuz da kadın ekonomik bağımsızlığının olup- olmaması ve yahut eğitimli olup- olmaması şiddetin önüne geçmiş midir?
Maalesef hayır.Sadece kadında tahammül ve tepkiler noktasında farklılıklar sergilemiştir.
Toplum olarak şiddete olan bu eğilimimiz bulaşıcı bir veba gibi zengin-fakir, eğitimli-eğitimsiz, inanan-inanmayan demeden toplumun her kesimine nüfus etmektedir.
Bizler toplum olarak nasıl bu hale geldik?
Ani öfkelerle nasıl canavarlaştık?
Kin ve nefret toplumu olmamızın altın da yatan nedenler neler?
Biz sorunun merkezine inmez ve kişinin paradigmasıyla ilgilenmezsek ve toplumun kadına olan bakış açısını değiştirmezsek ne kadın cinayetlerinin gündeme taşıması ne toplumun bu cinayetlere karşı ayaklanması ve nede devletin kadına yönelik şiddet için aldığı önlemler ve ceza-i yaptırımlar bir anlam ifade etmeyecektir.
Hatta ve hatta gündeme taşınan bu olaylar yanlış hezeyanlarla kadın cinayetlerini meşrulaştırması bile söz konusu olabilir ki cinayetlerdeki artış bu görüşü desteklemektedir.
Bireysel çabalarla, toplumsal sorunları çözülmeyecektir.
Yalnız el ele verirsek, en önemlisi vicdanlara seslene bilirsek,Kâinata rahmet Peygamberimiz (s.av) kadına bakış açısını hayatımıza katıp doğru yorumlayabilirsek Allah'ın izniyle aşılmayacak sorun yoktur.
Allah Resulü (s.a.v) veda hutbesi ile verdiği “Evrensel mesaj” da kadını da zikrediyor ve şu mübarek sözleriyle ümmetine sesleniyor.
Son söz...
---Ey insanlar!
"Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim.
Siz kadınları, Allah’ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah’ın emriyle helal kildiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkiniz olduğu gibi kadınların da sizin üzerinizde hakları vardır.”
Selam ve dua ile…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Dilek Çiftçi
Kadın'a şiddet....
Dünya kadınlar gününü münasebeti ve bu günün önemine binaen kadına uygulanan şiddetten bahsedeceğiz. Günümüzde kadın olmanın içler acısı dramını kalemimiz yettiğince gözler önüne sereceğiz.
Şiddet hayatın her sahasında mevcut olan negatif bir eylem şeklidir.Tarih sahnesini incelediğimizde şiddet gören kesimin çocuklar ve özellikle kadınlardan oluşması ve bu profilin Milenyum Çağında da süre gelmesi hazin bir tablodur.
Bize sunulan Modern yaşamla ve sosyal hayattaki kültürel yaşamımız bir biriyle çatışmaktadır. Kadın kültürel değerler ile modern hayat arasında sıkışmış kalmıştır. Kadın soyutlanan, kimliksizleştirilen, evde farklı dışarıda farklı kimlikler arasında rol karmaşalarına sürüklenen kadın halini almıştır?
Eşitlik-özgürlük muştularıyla farklılaştırılan güçlü, bağımsız bir kadın olmaya yönlendirilen ve asli görevlerinden uzaklaştırılan kadın profili arzu edilirken,toplumsal değerlerin dışına çıkmayıp kültür eksenli düşünen kadın profilide ata-erkil bir toplumda daha makbul görülmüştür. Maalesef günümüzde kadın bu iki kimlik arasında bocalamaktadır.
Topluma sunulan modern yaşam tarzının çarkları arasında kadının asli görevleri önemini kaybetmiş ve sorunları da beraberinde getirmiştir.
Ata-erkil bir toplumdan; çağdaş bir toplum olma yolunda kadına bakış açısı modern yaşamla değişmiş gibi görünse de kadına karşı söz ve davranışlardaki tahammülsüzlük ve bunun şiddet olarak eyleme dönüşümü kadın profilinin aslında değişmediğinin işaretidir. Öyle ki olumsuz koşullara karşı söz ve davranışlarıyla direnen,yaşadığı sıkıntılı duruma baş kaldıran,hakkını aramak için hukuksal mücadele başlatan kadının bu eylemi,eşi tarafından hazmedilmeyecek ve sokak ortasın da bıçaklanarak ölümle cezalandırılacaktır.
Kadına şiddet ve kadına cinayetlerin oluşmasındaki etkenlerin önüne geçmediğimiz takdirde ne biz yazar-çizerlerin ve nede bunu gündeme taşıyan basının verdiği mesajların anlamı olmayacaktır. Devletin aldığı önlemler ve hukuksal alanda yapılan Ağır ceza-i yaptırımlarda işlevsiz kalacaktır.
Nitekim cinnet geçiren, gözünü kan bürüyen ve sonrasın da cinayete teşebbüs eden kişi normal bir ruh sağlığından zaten söz etmek mümkün değildir. Kaldı ki ağır ceza-i yaptırımların önemini ve caydırıcılığını anlasın. Ceza-i yaptırımlar caydırıcı unsur olarak hayatımız da olmalı, yalnız çözümün kendisiymiş gibi algılanmamalı ve lanse edilmemelidir.
Asıl sorgulanması gereken
"Bu şiddet eğiliminin önüne nasıl geçilmesi gerektiğidir”
Toplumumuz da kadın ekonomik bağımsızlığının olup- olmaması ve yahut eğitimli olup- olmaması şiddetin önüne geçmiş midir?
Maalesef hayır.Sadece kadında tahammül ve tepkiler noktasında farklılıklar sergilemiştir.
Toplum olarak şiddete olan bu eğilimimiz bulaşıcı bir veba gibi zengin-fakir, eğitimli-eğitimsiz, inanan-inanmayan demeden toplumun her kesimine nüfus etmektedir.
Bizler toplum olarak nasıl bu hale geldik?
Ani öfkelerle nasıl canavarlaştık?
Kin ve nefret toplumu olmamızın altın da yatan nedenler neler?
Biz sorunun merkezine inmez ve kişinin paradigmasıyla ilgilenmezsek ve toplumun kadına olan bakış açısını değiştirmezsek ne kadın cinayetlerinin gündeme taşıması ne toplumun bu cinayetlere karşı ayaklanması ve nede devletin kadına yönelik şiddet için aldığı önlemler ve ceza-i yaptırımlar bir anlam ifade etmeyecektir.
Hatta ve hatta gündeme taşınan bu olaylar yanlış hezeyanlarla kadın cinayetlerini meşrulaştırması bile söz konusu olabilir ki cinayetlerdeki artış bu görüşü desteklemektedir.
Bireysel çabalarla, toplumsal sorunları çözülmeyecektir.
Yalnız el ele verirsek, en önemlisi vicdanlara seslene bilirsek,Kâinata rahmet Peygamberimiz (s.av) kadına bakış açısını hayatımıza katıp doğru yorumlayabilirsek Allah'ın izniyle aşılmayacak sorun yoktur.
Allah Resulü (s.a.v) veda hutbesi ile verdiği “Evrensel mesaj” da kadını da zikrediyor ve şu mübarek sözleriyle ümmetine sesleniyor.
Son söz...
---Ey insanlar!
"Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim.
Siz kadınları, Allah’ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah’ın emriyle helal kildiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkiniz olduğu gibi kadınların da sizin üzerinizde hakları vardır.”
Selam ve dua ile…