Son günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde grubu bulunan 3 siyasi parti arasında gidersin-gidemesin, söylersin-söyleyemesin polemiği yaşanıyor ve uzun süre daha yaşanacağa benziyor.
Siyasi partiler gerçekten Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ni ve ‘çözüm sürecini’ önemsedikleri için mi bu manevralara başvuruyor yoksa her birinin bölge üzerinde farklı düşünceleri mi var acaba?
Bu tartışmalar siyasi partiler arasında Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana devam etmekte, dönem dönem ise dozu artmaktadır. Bölgeyi tarih boyunca ihmal eden, kimlik sorunu yaratan ve bu sorunu çözmeyen ve de bunun üzerinden siyasi çıkar elde etmek isteyen dünkü partiler ile bugünkü partiler arasında aslında fazla bir fark yok. O günün siyasi liderleri bugünü yaratırken, bugünün siyasi liderleri ise, bu miras üzerinde çember çevirerek, siyasi malzeme yapmayı farklı şekillerde sürdürmeye devam etmektedirler.
Bunu sayfalarca yazı yazarak anlatmaya gerek yok aslında… Sadece 1921 Anayasası ile bugünkü anayasaya bakmamız yeterli olabilir düşüncesindeyim. Ama illa da birkaç örnek vermek gerekirse Tunceli (Dersim), Seyit Rıza ve Şeyh Said ile Diyarbakır (Amed) Cezaevi’ne bakmak yeterli olacaktır kanımca… Yakın tarih ise, Roboski ve Kobanê’yi yeterli görebiliriz.
Zulasında her zaman gündemi değiştirmeye yönelik polemik malzemesi bulunan iktidar, işçi ve kadın ölümlerini, mutfağı yakan zamları, ekonomideki daralmayı vs. vs. gibi konuları gündemden düşürmek için çıkınından yine Doğu ve Güneydoğu’yu çıkardı ve yarattığı polemikle tüm dikkatleri ve tartışmayı yine şekillendiren taraf oldu.
Buna ilk etapta yavru muhalefet, Milliyetçi Hareket Partisi kayıtsız kalmayarak racon kesti ve Dersim’in yolunu tuttu. İktidar, bu hamle üzerine kaba tabirle bu kez ‘erkeksen Hakkari’ye de Van’a da git’ dedi. Devlet Bahçeli racona raconla karşılık vererek, ‘biz her yere gideriz’ dedi. Bakalım Devlet Bahçeli, söz konusu resti görerek, yine gurbet yollarına düşecek mi?
Ana muhalefete gelince Allah’ı var, bölgede bugün yaşanan polemiklerin kaynağı partisi olmasına rağmen ve bölgedeki illerde sürekli olarak boş tribünlere oynasa bile, yine de bölgeyi ihmal etmiyor. Zaman zaman gelerek dertleşiyor. Bu raconlara kayıtsız kalmayan ve bölgede bir şeyler yapması gerektiğine inanan ana muhalefet partisinin genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) 8’nci Bölge Toplantısı’nı 15 il başkanının yanı sıra ilçe başkanlarının katılımıyla Diyarbakır’da yaptı.
Kılıçdaroğlu, Diyarbakır’daki sivil toplum örgütlerini de ihmal etmeyerek onlarla görüştü. Ve Sayın Genel Başkan Kılıçdaroğlu çok çok ama çok güzel konuştu. Tüm Diyarbakır’ın hislerine tercüman olarak, şöyle dedi:
“Bütün kimlikleri saygıyla karşılamak gerekir. Bunu yapmak herkesin ortak görevidir. Bu ortak görevimizi yerine getirmek için de CHP’ye büyük görevler düşüyor. Diyarbakır hak etmediği bir koşulda yaşıyor. 1930’da üçüncü büyük sanayi kenti Diyarbakır idi. Bugün sanayisi gelişmemiş. Sosyo-ekonomik açıdan baktığımız da 67’inci sırada. Hep beraber bunu oturup düşünmeliyiz. Neden bu sırada? İşsizlik Diyarbakır’da yüzde 50’lilere ulaşmış durumda. Bu sorunlara çözüm üretmek zorundayız. Bu sorun güvenlik önlemleriyle çözülemez dedik. Bu sorunu çözmek için aklı egemen kılmak gerekir. 35 yıldır sorunu çözmeyi güvenliğe attılar. 30 yıllık tecrübe akan kan yetmedi mi hala? Sorunu demokrasi ve özgürlükle çözeceğiz. Sizden 4 yıl için yetki istiyorum. Bu ülkenin sorunlarını nasıl çözeriz. 12 yıl AKP’ye süre verdiniz. Roboski’de öldürülen çocuklarımız, yoksulluk diz boyu. Siz AKP’ye 12 yıllık süre verdiniz, ben 4 yıl istiyorum. Duymayan kulaklar duysun. Ben tahammül edemiyorum. Ben bu kadar yoksulluğa tahammül edemiyorum, vicdan azabı duyuyorum. Hapishane sözü verenler o hapishanelerde hangi dramların yaşandığını biliyor mu? Bölgen büyük acılar yaşadı. 12 Eylül sonrası insanlık dışı işkencelerin uygulandığı Diyarbakır Cezaevi’nin müze olması yönünde halkın ve yerel dinamiklerin bu yöndeki talebini destekliyoruz. Bir daha aynı acıların yaşanmaması için Diyarbakır Cezaevi’nin müze olması gerekir. Roboski’nin emrini CHP mi verdi? Emri veren iktidar, oyu alan iktidar. Suçlanan CHP. Akıl mantık almıyor. Zalime karşı direnmek bizim inançlarımızda vardır.”
Allah aşkına haksız mı Sayın Kılıçdaroğlu, bu söylediklerinin hepsinin altına bende imzamı atarım. Ama sadece söylediklerinin...
Aslında Kılıçdaroğlu’na en güzel cevabı yine sokaktaki vatandaş verdi. Bir ayakkabı boyacısı Kılıçdaroğlu’nun önünü keserek, ‘Burada başka Ankara'da başka konuşuyorsunuz. Barışı getirmek için siz de biraz çalışın" dedi.
Eee Doğru söze ne denir ki…
Sevgiyle kalın.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Ercan AKKAR
Kaç 4 yıl verilmedi ki...
Son günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde grubu bulunan 3 siyasi parti arasında gidersin-gidemesin, söylersin-söyleyemesin polemiği yaşanıyor ve uzun süre daha yaşanacağa benziyor.
Siyasi partiler gerçekten Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ni ve ‘çözüm sürecini’ önemsedikleri için mi bu manevralara başvuruyor yoksa her birinin bölge üzerinde farklı düşünceleri mi var acaba?
Bu tartışmalar siyasi partiler arasında Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana devam etmekte, dönem dönem ise dozu artmaktadır. Bölgeyi tarih boyunca ihmal eden, kimlik sorunu yaratan ve bu sorunu çözmeyen ve de bunun üzerinden siyasi çıkar elde etmek isteyen dünkü partiler ile bugünkü partiler arasında aslında fazla bir fark yok. O günün siyasi liderleri bugünü yaratırken, bugünün siyasi liderleri ise, bu miras üzerinde çember çevirerek, siyasi malzeme yapmayı farklı şekillerde sürdürmeye devam etmektedirler.
Bunu sayfalarca yazı yazarak anlatmaya gerek yok aslında… Sadece 1921 Anayasası ile bugünkü anayasaya bakmamız yeterli olabilir düşüncesindeyim. Ama illa da birkaç örnek vermek gerekirse Tunceli (Dersim), Seyit Rıza ve Şeyh Said ile Diyarbakır (Amed) Cezaevi’ne bakmak yeterli olacaktır kanımca… Yakın tarih ise, Roboski ve Kobanê’yi yeterli görebiliriz.
Zulasında her zaman gündemi değiştirmeye yönelik polemik malzemesi bulunan iktidar, işçi ve kadın ölümlerini, mutfağı yakan zamları, ekonomideki daralmayı vs. vs. gibi konuları gündemden düşürmek için çıkınından yine Doğu ve Güneydoğu’yu çıkardı ve yarattığı polemikle tüm dikkatleri ve tartışmayı yine şekillendiren taraf oldu.
Buna ilk etapta yavru muhalefet, Milliyetçi Hareket Partisi kayıtsız kalmayarak racon kesti ve Dersim’in yolunu tuttu. İktidar, bu hamle üzerine kaba tabirle bu kez ‘erkeksen Hakkari’ye de Van’a da git’ dedi. Devlet Bahçeli racona raconla karşılık vererek, ‘biz her yere gideriz’ dedi. Bakalım Devlet Bahçeli, söz konusu resti görerek, yine gurbet yollarına düşecek mi?
Ana muhalefete gelince Allah’ı var, bölgede bugün yaşanan polemiklerin kaynağı partisi olmasına rağmen ve bölgedeki illerde sürekli olarak boş tribünlere oynasa bile, yine de bölgeyi ihmal etmiyor. Zaman zaman gelerek dertleşiyor. Bu raconlara kayıtsız kalmayan ve bölgede bir şeyler yapması gerektiğine inanan ana muhalefet partisinin genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) 8’nci Bölge Toplantısı’nı 15 il başkanının yanı sıra ilçe başkanlarının katılımıyla Diyarbakır’da yaptı.
Kılıçdaroğlu, Diyarbakır’daki sivil toplum örgütlerini de ihmal etmeyerek onlarla görüştü. Ve Sayın Genel Başkan Kılıçdaroğlu çok çok ama çok güzel konuştu. Tüm Diyarbakır’ın hislerine tercüman olarak, şöyle dedi:
“Bütün kimlikleri saygıyla karşılamak gerekir. Bunu yapmak herkesin ortak görevidir. Bu ortak görevimizi yerine getirmek için de CHP’ye büyük görevler düşüyor. Diyarbakır hak etmediği bir koşulda yaşıyor. 1930’da üçüncü büyük sanayi kenti Diyarbakır idi. Bugün sanayisi gelişmemiş. Sosyo-ekonomik açıdan baktığımız da 67’inci sırada. Hep beraber bunu oturup düşünmeliyiz. Neden bu sırada? İşsizlik Diyarbakır’da yüzde 50’lilere ulaşmış durumda. Bu sorunlara çözüm üretmek zorundayız. Bu sorun güvenlik önlemleriyle çözülemez dedik. Bu sorunu çözmek için aklı egemen kılmak gerekir. 35 yıldır sorunu çözmeyi güvenliğe attılar. 30 yıllık tecrübe akan kan yetmedi mi hala? Sorunu demokrasi ve özgürlükle çözeceğiz. Sizden 4 yıl için yetki istiyorum. Bu ülkenin sorunlarını nasıl çözeriz. 12 yıl AKP’ye süre verdiniz. Roboski’de öldürülen çocuklarımız, yoksulluk diz boyu. Siz AKP’ye 12 yıllık süre verdiniz, ben 4 yıl istiyorum. Duymayan kulaklar duysun. Ben tahammül edemiyorum. Ben bu kadar yoksulluğa tahammül edemiyorum, vicdan azabı duyuyorum. Hapishane sözü verenler o hapishanelerde hangi dramların yaşandığını biliyor mu? Bölgen büyük acılar yaşadı. 12 Eylül sonrası insanlık dışı işkencelerin uygulandığı Diyarbakır Cezaevi’nin müze olması yönünde halkın ve yerel dinamiklerin bu yöndeki talebini destekliyoruz. Bir daha aynı acıların yaşanmaması için Diyarbakır Cezaevi’nin müze olması gerekir. Roboski’nin emrini CHP mi verdi? Emri veren iktidar, oyu alan iktidar. Suçlanan CHP. Akıl mantık almıyor. Zalime karşı direnmek bizim inançlarımızda vardır.”
Allah aşkına haksız mı Sayın Kılıçdaroğlu, bu söylediklerinin hepsinin altına bende imzamı atarım. Ama sadece söylediklerinin...
Aslında Kılıçdaroğlu’na en güzel cevabı yine sokaktaki vatandaş verdi. Bir ayakkabı boyacısı Kılıçdaroğlu’nun önünü keserek, ‘Burada başka Ankara'da başka konuşuyorsunuz. Barışı getirmek için siz de biraz çalışın" dedi.
Eee Doğru söze ne denir ki…
Sevgiyle kalın.