İslamcılık diye bir tâbir ve iman hakikatleri diye bir tâbir yoktur.
Efendim;
Muteber din kitaplarında, İslamcılık diye bir tâbir olmadığı gibi, iman hakikatleri diye bir tâbire de rastlamadık. Günümüzde genelde, Allah’ın varlığını ispat için, araştırma yapılarak, olaylar tahkik edilerek, akılla anlatılmaya çalışılan bilgilere iman hakikatleri diyorlar. İslamcılık Müslümanlık olmadığı gibi, iman hakikatleri denilen şey de, hakiki iman değildir. Bazı kişilerin öyle zannetmesinden başka şey değildir.
Nakli esas almayan din kitabı okumakla, Allah'ın varlığını ispata kalkışmakla hakiki imana kavuşulmaz. Tasavvufla, fena makamına kavuşmakla hakiki imana kavuşulur.
İmam-ı Muhammed Ma’sum hazretleri buyurdu ki:
Tasavvuf büyüklerinde nefis de imana geldiği için, iman yok olmaktan korunmuştur. “Yâ Rabbî, senden sonu küfür olmayan iman istiyorum” hadisi ve Nisa sûresinin, “Ey iman edenler, iman edin” mealindeki 136. âyeti, hakiki imanı göstermektedir. Bu âyet, “Hakiki imana kavuşun” demektir. (2/61)
Senaullah-i Dehlevî hazretleri buyurdu ki:
Tasavvufta fenâ makamına kavuşan, hakiki iman sahibi olduğu için muhakkak imanla ölür. Bekara sûresinin, “Allah, imanınızı zayi etmez” mealindeki 143. Âyet-i Kerimesi ve “Allahü Teâlâ, [fenâ makamına kavuşan] kulların imanlarını geri almaz” Hadis-i Şerifi, hakiki imanın geri alınmayacağını göstermektedir. (İrşad-üd-tâlibin)
Hakiki iman hakkında, İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
Tasavvuf, Ehl-i Sünnet itikadının sağlamlaşması, şüphe getiren tesirlerle sarsılmaması içindir. Akılla, delille, tahkikle kuvvetlendirilen iman, böyle sağlam olamaz. Ra’d Sûresinin 28. Âyetinde mealen, “Kalblere imanın sinmesi, yerleşmesi ancak ve yalnız zikirle olur” buyuruldu. (1/266)
İmanda 2 önemli şart
Amentü’ye inanmanın geçerli olması için, çok önemli 2 şart vardır:
1- Hubb-i Fillah ve Buğd-ı Fillah:
Hubb, sevmektir, dostluktur. Hubb-i Fillah, sevdiğini Allah için sevmek, Allah için dost olmaktır. Buğd, sevmemektir, düşmanlıktır. Buğd-ı Fillah, sevmediklerini Allah için sevmemek, Allah için düşmanlık etmektir.
Bu konudaki bir Hadis-i Şerif meali:
“Allah’ın düşmanlarını düşman bilmeyen, hakiki iman etmiş olmaz. Müminleri Allah için seven ve kâfirleri düşman bilen, Allah’ın sevgisine kavuşur.” [İ. Ahmed]
Eshab-ı Kiram, Hubb-i Fillah, Buğd-ı Fillah üzere idi.
İki Âyet-i Kerime meali:
“Allah’ın Resulüyle birlikte bulunanların [Eshab-ı Kiramın] hepsi, kâfirlere karşı çetin, fakat birbirlerine karşı merhametli, yumuşaktır.” [Feth 29]
“Allah onları [Eshab-ı Kiramı ve diğer salihleri] sever, onlar da Allah’ı severler; müminlere karşı yumuşak, kâfirlere karşı onurlu ve şiddetlidir; Allah yolunda savaşırlar, hiç kimsenin kınamasından korkmazlar. Bu, Allah’ın bir lütfudur, onu dilediğine verir.” [Maide 54]
2- Gayba iman etmek:
İmanda esas olan, gayba inanmaktır. Gayba iman, Resulullah’ın, Peygamber olarak bildirdiği İslam dinini, akla, tecrübeye ve felsefeye uygun olup olmadığına bakmadan tasdik etmek yani kabul edip, beğenerek inanmaktır.
Üç Âyet-i Kerime meali:
“O müttekiler ki, gayba [Resulümün bildirdiklerine, görmeden] inanırlar, namaz kılarlar ve kendilerine verdiğimiz mallardan [zekât ve her türlü hayır hasenat için] harcarlar.” [Bekara 3]
“Allah’ın dinine ve Resullerine gayba inanıp yardım edenleri belirlemek için...” [Hadid 25]
“Sen ancak görmeden Rablerinden korkanları ve namaz kılanları uyarırsın.” [Fatır 18]
Bir Hadis-i Şerif meali de şöyle:
“Allahü Teâlâ, hayır murat ettiği kulunun kalb gözünü açar, kul da gayba inanır.” [Deylemi]
İman İslam’dan farklı mıdır?
Sadece Allah’ın varlığını anlatmak iman değildir. Bir Yahudi de, bir Hıristiyan da Allah’ın varlığına inanır. Çünkü kâinattaki her şey, bütün fen ilimleri, Allah’ın varlığını göstermektedir. İnsan aklı ile bir yaratıcının olduğunu bilebilir. Ama Allah’a nasıl iman edileceğini, nasıl ibadet edileceğini bilemez. Bunun için İslamsız iman olmaz. İman Amentü’de bildirilmiştir. Amentü’deki 6 esastan biri eksik olursa o iman olmaz. Sadece kâinat kitabını okumakla iman edilmiş olmaz. İmanın 6 esasını anlatmak da yetmez. Elde edilen iman muhafaza edilmezse imanı anlatmanın ne önemi var?
İmanı muhafaza edebilmek için 2 şey lazımdır:
1- Doğru imana yani Ehl-i Sünnet itikadına sahip olmak.
2- Salih amellere sarılmak.
İman, muma benzer, ibadetler mum etrafındaki fener gibidir. Mum ile birlikte fener de, İslamiyet’tir. Olmazsa fener, mum çabuk söner. İmansız İslam olmaz, İslam olmayınca, iman da yoktur. Bunun için Kur’an-ı Kerimde, “İman edip salih amel işleyenler” ifadeleri geçmektedir.
Demek ki imanı muhafaza edebilmek için, salih ibadetlere sarılmak şarttır. Bunun için de fıkhı iyi bilmek gerekir. Bilmeden yapılan ibadet boşa gider, hem de iman muhafaza edilemez.
Hadis-i Şeriflerde buyuruldu ki:
“Dinin temel direği, fıkıh bilgisidir.” [Beyheki]
“Allah indinde en üstün kimse fakihtir.” [M.Zühdiyye] (Fakih = Fıkhı bilen)
“İbadetlerin en kıymetlisi fıkhı öğrenmek ve öğretmektir.” [İbni Abdilberr]
“Âlimlerin en hayırlısı fakihlerdir.” [İ.Maverdi]
“Fıkhı bilmeden ibadet eden, gece karanlıkta bina yapıp, gündüz yıkana benzer.” [Deylemi]
Resulullah efendimiz fıkhı böyle överken, fakih için, Allah indinde en üstün kimse ve fıkıh için de, en kıymetli ibadet buyururken, fıkha ihtiyacımız yok diye fıkhı kötülemek elbette küfür olur.
İmam-ı A’zam hazretleri fıkıh için “lehine ve aleyhine olanı bilmektir” diyor. Kârını zararını bilmeden iş yapana deli denir. Dinde de kârını zararını bilmemek felakettir. Fıkıh bilmeden ibadet yapılamaz, iman da korunamaz. Allah’ın varlığını ispata çalışmakla da iman kurtarılmaz. Küfre düşürücü söz ve hareketleri bilmeyen her zaman küfre düşer. Mesela Allah düşünür demek veya İslamiyet bir düşünce sistemidir demek, ilahi şuur demek küfürdür.
Allahü Teâlâ, “İman edip salih amel işleyenler hariç herkes zarardadır” buyurdu. (Asr suresi)
Bir dinsiz de, kâinata bakarak bir yaratıcıyı kabul edebilir. Onun için sadece Allah’ın varlığını kabul etmek iman olmaz. İman kalb ile olur. İslam kalb ve dil ile birlikte olur. İman kalbe mahsustur. İslam ise, kalbin, dilin ve bedenin hepsine mahsustur. İman, altı şeyi öğrenip, bunlara inanmak demektir. İman eden, dinin emirlerine uyarak Müslüman olur. Cennete girme şartı Müslüman olmaktır. İslam’ı bilmek ve uymak şarttır.
Bir Âyette, “Allah indinde hak din ancak İslam’dır” buyuruluyor. Yoksa İslamiyet niye geldi? Hâşâ Allahü Teâlâ İslam’ı lüzumsuz yere mi gönderdi?
Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Müslüm Abacıoğlu
“İslamcılık Ve İman Hakikatleri” Yanlış tabirdir
Muhterem Kardeşlerim…
İslamcılık diye bir tâbir ve iman hakikatleri diye bir tâbir yoktur.
Efendim;
Muteber din kitaplarında, İslamcılık diye bir tâbir olmadığı gibi, iman hakikatleri diye bir tâbire de rastlamadık. Günümüzde genelde, Allah’ın varlığını ispat için, araştırma yapılarak, olaylar tahkik edilerek, akılla anlatılmaya çalışılan bilgilere iman hakikatleri diyorlar. İslamcılık Müslümanlık olmadığı gibi, iman hakikatleri denilen şey de, hakiki iman değildir. Bazı kişilerin öyle zannetmesinden başka şey değildir.
Nakli esas almayan din kitabı okumakla, Allah'ın varlığını ispata kalkışmakla hakiki imana kavuşulmaz. Tasavvufla, fena makamına kavuşmakla hakiki imana kavuşulur.
İmam-ı Muhammed Ma’sum hazretleri buyurdu ki:
Tasavvuf büyüklerinde nefis de imana geldiği için, iman yok olmaktan korunmuştur. “Yâ Rabbî, senden sonu küfür olmayan iman istiyorum” hadisi ve Nisa sûresinin, “Ey iman edenler, iman edin” mealindeki 136. âyeti, hakiki imanı göstermektedir. Bu âyet, “Hakiki imana kavuşun” demektir. (2/61)
Senaullah-i Dehlevî hazretleri buyurdu ki:
Tasavvufta fenâ makamına kavuşan, hakiki iman sahibi olduğu için muhakkak imanla ölür. Bekara sûresinin, “Allah, imanınızı zayi etmez” mealindeki 143. Âyet-i Kerimesi ve “Allahü Teâlâ, [fenâ makamına kavuşan] kulların imanlarını geri almaz” Hadis-i Şerifi, hakiki imanın geri alınmayacağını göstermektedir. (İrşad-üd-tâlibin)
Hakiki iman hakkında, İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
Tasavvuf, Ehl-i Sünnet itikadının sağlamlaşması, şüphe getiren tesirlerle sarsılmaması içindir. Akılla, delille, tahkikle kuvvetlendirilen iman, böyle sağlam olamaz. Ra’d Sûresinin 28. Âyetinde mealen, “Kalblere imanın sinmesi, yerleşmesi ancak ve yalnız zikirle olur” buyuruldu. (1/266)
İmanda 2 önemli şart
Amentü’ye inanmanın geçerli olması için, çok önemli 2 şart vardır:
1- Hubb-i Fillah ve Buğd-ı Fillah:
Hubb, sevmektir, dostluktur. Hubb-i Fillah, sevdiğini Allah için sevmek, Allah için dost olmaktır. Buğd, sevmemektir, düşmanlıktır. Buğd-ı Fillah, sevmediklerini Allah için sevmemek, Allah için düşmanlık etmektir.
Bu konudaki bir Hadis-i Şerif meali:
“Allah’ın düşmanlarını düşman bilmeyen, hakiki iman etmiş olmaz. Müminleri Allah için seven ve kâfirleri düşman bilen, Allah’ın sevgisine kavuşur.” [İ. Ahmed]
Eshab-ı Kiram, Hubb-i Fillah, Buğd-ı Fillah üzere idi.
İki Âyet-i Kerime meali:
“Allah’ın Resulüyle birlikte bulunanların [Eshab-ı Kiramın] hepsi, kâfirlere karşı çetin, fakat birbirlerine karşı merhametli, yumuşaktır.” [Feth 29]
“Allah onları [Eshab-ı Kiramı ve diğer salihleri] sever, onlar da Allah’ı severler; müminlere karşı yumuşak, kâfirlere karşı onurlu ve şiddetlidir; Allah yolunda savaşırlar, hiç kimsenin kınamasından korkmazlar. Bu, Allah’ın bir lütfudur, onu dilediğine verir.” [Maide 54]
2- Gayba iman etmek:
İmanda esas olan, gayba inanmaktır. Gayba iman, Resulullah’ın, Peygamber olarak bildirdiği İslam dinini, akla, tecrübeye ve felsefeye uygun olup olmadığına bakmadan tasdik etmek yani kabul edip, beğenerek inanmaktır.
Üç Âyet-i Kerime meali:
“O müttekiler ki, gayba [Resulümün bildirdiklerine, görmeden] inanırlar, namaz kılarlar ve kendilerine verdiğimiz mallardan [zekât ve her türlü hayır hasenat için] harcarlar.” [Bekara 3]
“Allah’ın dinine ve Resullerine gayba inanıp yardım edenleri belirlemek için...” [Hadid 25]
“Sen ancak görmeden Rablerinden korkanları ve namaz kılanları uyarırsın.” [Fatır 18]
Bir Hadis-i Şerif meali de şöyle:
“Allahü Teâlâ, hayır murat ettiği kulunun kalb gözünü açar, kul da gayba inanır.” [Deylemi]
İman İslam’dan farklı mıdır?
Sadece Allah’ın varlığını anlatmak iman değildir. Bir Yahudi de, bir Hıristiyan da Allah’ın varlığına inanır. Çünkü kâinattaki her şey, bütün fen ilimleri, Allah’ın varlığını göstermektedir. İnsan aklı ile bir yaratıcının olduğunu bilebilir. Ama Allah’a nasıl iman edileceğini, nasıl ibadet edileceğini bilemez. Bunun için İslamsız iman olmaz. İman Amentü’de bildirilmiştir. Amentü’deki 6 esastan biri eksik olursa o iman olmaz. Sadece kâinat kitabını okumakla iman edilmiş olmaz. İmanın 6 esasını anlatmak da yetmez. Elde edilen iman muhafaza edilmezse imanı anlatmanın ne önemi var?
İmanı muhafaza edebilmek için 2 şey lazımdır:
1- Doğru imana yani Ehl-i Sünnet itikadına sahip olmak.
2- Salih amellere sarılmak.
İman, muma benzer, ibadetler mum etrafındaki fener gibidir. Mum ile birlikte fener de, İslamiyet’tir. Olmazsa fener, mum çabuk söner. İmansız İslam olmaz, İslam olmayınca, iman da yoktur. Bunun için Kur’an-ı Kerimde, “İman edip salih amel işleyenler” ifadeleri geçmektedir.
Demek ki imanı muhafaza edebilmek için, salih ibadetlere sarılmak şarttır. Bunun için de fıkhı iyi bilmek gerekir. Bilmeden yapılan ibadet boşa gider, hem de iman muhafaza edilemez.
Hadis-i Şeriflerde buyuruldu ki:
“Dinin temel direği, fıkıh bilgisidir.” [Beyheki]
“Allah indinde en üstün kimse fakihtir.” [M.Zühdiyye] (Fakih = Fıkhı bilen)
“İbadetlerin en kıymetlisi fıkhı öğrenmek ve öğretmektir.” [İbni Abdilberr]
“Âlimlerin en hayırlısı fakihlerdir.” [İ.Maverdi]
“Fıkhı bilmeden ibadet eden, gece karanlıkta bina yapıp, gündüz yıkana benzer.” [Deylemi]
Resulullah efendimiz fıkhı böyle överken, fakih için, Allah indinde en üstün kimse ve fıkıh için de, en kıymetli ibadet buyururken, fıkha ihtiyacımız yok diye fıkhı kötülemek elbette küfür olur.
İmam-ı A’zam hazretleri fıkıh için “lehine ve aleyhine olanı bilmektir” diyor. Kârını zararını bilmeden iş yapana deli denir. Dinde de kârını zararını bilmemek felakettir. Fıkıh bilmeden ibadet yapılamaz, iman da korunamaz. Allah’ın varlığını ispata çalışmakla da iman kurtarılmaz. Küfre düşürücü söz ve hareketleri bilmeyen her zaman küfre düşer. Mesela Allah düşünür demek veya İslamiyet bir düşünce sistemidir demek, ilahi şuur demek küfürdür.
Allahü Teâlâ, “İman edip salih amel işleyenler hariç herkes zarardadır” buyurdu. (Asr suresi)
Bir dinsiz de, kâinata bakarak bir yaratıcıyı kabul edebilir. Onun için sadece Allah’ın varlığını kabul etmek iman olmaz. İman kalb ile olur. İslam kalb ve dil ile birlikte olur. İman kalbe mahsustur. İslam ise, kalbin, dilin ve bedenin hepsine mahsustur. İman, altı şeyi öğrenip, bunlara inanmak demektir. İman eden, dinin emirlerine uyarak Müslüman olur. Cennete girme şartı Müslüman olmaktır. İslam’ı bilmek ve uymak şarttır.
Bir Âyette, “Allah indinde hak din ancak İslam’dır” buyuruluyor. Yoksa İslamiyet niye geldi? Hâşâ Allahü Teâlâ İslam’ı lüzumsuz yere mi gönderdi?
Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)