Hoşgörü kavramı toplumların şekillenmeye başladığı andan itibaren onları bir arada tutan bir harç gibidir. Hor görmek ise insanları ayrıştıran bir çeşit ayıraç, kaos ortamının zeminini oluşturan ve tehlike arz eden bir çeşit kimyasal elementel madde gibidir.
Dinimizin emrettiği temel güzelliklerden bir tanesi olan hoşgörü temeli insan olan bir kavram olup, dünya için düzenin ve insanca yaşamanın bir teminatı niteliği taşımaktadır.
Çünkü dünya üzerin de her bakımdan farklı olan insanların yaşanılabilir bir ortam da olabilmeleri için, var olan farklılıkları hoş görmeleri ve bunların birer zenginlik olduklarının bilincinde olmalarıyla imkan bulur.
Evet her farklılık bir Zenginliktir.
Dünya üzerinde her dem baharı yaşamak istiyorsak şayet, baharın bir çiçekle olamayacağının da bilincinde olmamız gerekiyor.
Özellikle dinler arası, diller arası, mezhepler arası, ırklar arası gibi toplumların üzerine kurulu olduğu temel dinamikler konusunda hoşgörü çok önemlidir.
Çünkü dünya üzerindeki sekiz milyara yakın insanın neredeyse tamamında bu konuların en az birinde bir farklılık,genelinde ise çok çeşitlilik söz konusudur.
Dolayısıyla bunlar üzerinden kaos ortamı oluşturmak çok basit birkaç cümleye kulp takmaya bakar.
Bir toplum da bu dengeyi sağlama görevi o toplum da yaşayan halkındır.
Bakınız milletin demiyorum halkındır diyorum.
Zira bir toplum da bir çok milletten insan da yaşıyor olabilir bunu göz ardı etmemekte fayda görüyorum.
Fakat bunun zemininin tesisi ve oluşumu için tren misali asıl makinist görevi o toplumun içerisinde her alan da yer alan yöneticilerindir.
Bir yöneticinin fikri, zikri ne olursa olsun hiç bir zümre arasında ayrımcılık yapmadan hoşgörü zeminin tahsis etmesi bir toplumun refah, mutluluk düzeyi için elzemdir.
Hangi din ve mezhepten olursa olsun adalet kavramını üst düzeyde tutup hepsini kucaklama vazifesini en iyi yöneticiler yapabilir. Çünkü kitle iletişim araçlarından tut, halk ile bire bir iletişim kurması bakımından yöneticilerin şartları daha elverişli, imkanları daha fazladır.
Ülkemizi baz aldığımız da Alevi, Sünni, Çerkez, Türk, Kürt, Laz gibi millet ve mezhepleri ifade eden kavramlar birer kavram olmasının ötesin de birer zenginliktir.
Bu ifadeler üzerinden bir toplumun ayarlarıyla oynamak isteyen bazı şer odaklarına en güzel cevap ise sadece ve sadece hoşgörü ifadesinin hakim olmasından geçmektedir.
Hiç bir dil bir diğerinden üstün olmadığı gibi hiç bir millet de bir diğerinden daha üstün değildir.
Ve hiç bir mezhep de hak olması bakımından bir diğerinden daha fazla hak değildir.
Bir bölgenin yöneticileri Alevi dedesiyle de görüşür, cami imamıyla da, bilim adamıyla görüşür, din adamıyla da.
Bu görüşmeleri bir taraflara çekip yöneticilere sadece oturduğu koltukta oturup, imza yetkilerini kullanma gibi bir misyon yüklemek tüm bir topluma haksızlıktır.
Çünkü toplum kendisinden çıkmış birini kendisinin yanın da, kendisiyle birlikte görmek ister.
Aksi takdirde halka inmeyen bir yönetici sanki topluma tepeden bakıyormuş izlenimi verip hor görme kavramının güç kazanmasına zemin hazırlar.
Siz de takdir edersiniz ki hor görmenin oluşturduğu zemin kaygan, ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı ve tehlike arz eden bir zemindir.
Sevgili okurlarım,
“Ya kırmızı gülden ayrı yaşamalı yada dikenin acılarını hoş görmeli” demiş Sad-i Şirazi.
Demek ki bizi birleştiren asıl şey renklerimizle birlikte dikenlerimiz, acılarımız, kederlerimiz, sevinçlerimizdir.
Ve bizi bunların tümüyle ayakta tutacak olan birbirimize karşı beslediğimiz hoşgörümüzdür.
Son olarak diyorum ki:
Hoşgörün ki hoş görülesiniz, çok sevin ki sevilesiniz.
Saygılar ve en içten sevgilerimle...
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ferit Bugenç
HOR DEĞİL HOŞGÖRÜN
Hoşgörü kavramı toplumların şekillenmeye başladığı andan itibaren onları bir arada tutan bir harç gibidir. Hor görmek ise insanları ayrıştıran bir çeşit ayıraç, kaos ortamının zeminini oluşturan ve tehlike arz eden bir çeşit kimyasal elementel madde gibidir.
Dinimizin emrettiği temel güzelliklerden bir tanesi olan hoşgörü temeli insan olan bir kavram olup, dünya için düzenin ve insanca yaşamanın bir teminatı niteliği taşımaktadır.
Çünkü dünya üzerin de her bakımdan farklı olan insanların yaşanılabilir bir ortam da olabilmeleri için, var olan farklılıkları hoş görmeleri ve bunların birer zenginlik olduklarının bilincinde olmalarıyla imkan bulur.
Evet her farklılık bir Zenginliktir.
Dünya üzerinde her dem baharı yaşamak istiyorsak şayet, baharın bir çiçekle olamayacağının da bilincinde olmamız gerekiyor.
Özellikle dinler arası, diller arası, mezhepler arası, ırklar arası gibi toplumların üzerine kurulu olduğu temel dinamikler konusunda hoşgörü çok önemlidir.
Çünkü dünya üzerindeki sekiz milyara yakın insanın neredeyse tamamında bu konuların en az birinde bir farklılık,genelinde ise çok çeşitlilik söz konusudur.
Dolayısıyla bunlar üzerinden kaos ortamı oluşturmak çok basit birkaç cümleye kulp takmaya bakar.
Bir toplum da bu dengeyi sağlama görevi o toplum da yaşayan halkındır.
Bakınız milletin demiyorum halkındır diyorum.
Zira bir toplum da bir çok milletten insan da yaşıyor olabilir bunu göz ardı etmemekte fayda görüyorum.
Fakat bunun zemininin tesisi ve oluşumu için tren misali asıl makinist görevi o toplumun içerisinde her alan da yer alan yöneticilerindir.
Bir yöneticinin fikri, zikri ne olursa olsun hiç bir zümre arasında ayrımcılık yapmadan hoşgörü zeminin tahsis etmesi bir toplumun refah, mutluluk düzeyi için elzemdir.
Hangi din ve mezhepten olursa olsun adalet kavramını üst düzeyde tutup hepsini kucaklama vazifesini en iyi yöneticiler yapabilir. Çünkü kitle iletişim araçlarından tut, halk ile bire bir iletişim kurması bakımından yöneticilerin şartları daha elverişli, imkanları daha fazladır.
Ülkemizi baz aldığımız da Alevi, Sünni, Çerkez, Türk, Kürt, Laz gibi millet ve mezhepleri ifade eden kavramlar birer kavram olmasının ötesin de birer zenginliktir.
Bu ifadeler üzerinden bir toplumun ayarlarıyla oynamak isteyen bazı şer odaklarına en güzel cevap ise sadece ve sadece hoşgörü ifadesinin hakim olmasından geçmektedir.
Hiç bir dil bir diğerinden üstün olmadığı gibi hiç bir millet de bir diğerinden daha üstün değildir.
Ve hiç bir mezhep de hak olması bakımından bir diğerinden daha fazla hak değildir.
Bir bölgenin yöneticileri Alevi dedesiyle de görüşür, cami imamıyla da, bilim adamıyla görüşür, din adamıyla da.
Bu görüşmeleri bir taraflara çekip yöneticilere sadece oturduğu koltukta oturup, imza yetkilerini kullanma gibi bir misyon yüklemek tüm bir topluma haksızlıktır.
Çünkü toplum kendisinden çıkmış birini kendisinin yanın da, kendisiyle birlikte görmek ister.
Aksi takdirde halka inmeyen bir yönetici sanki topluma tepeden bakıyormuş izlenimi verip hor görme kavramının güç kazanmasına zemin hazırlar.
Siz de takdir edersiniz ki hor görmenin oluşturduğu zemin kaygan, ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı ve tehlike arz eden bir zemindir.
Sevgili okurlarım,
“Ya kırmızı gülden ayrı yaşamalı yada dikenin acılarını hoş görmeli” demiş Sad-i Şirazi.
Demek ki bizi birleştiren asıl şey renklerimizle birlikte dikenlerimiz, acılarımız, kederlerimiz, sevinçlerimizdir.
Ve bizi bunların tümüyle ayakta tutacak olan birbirimize karşı beslediğimiz hoşgörümüzdür.
Son olarak diyorum ki:
Hoşgörün ki hoş görülesiniz, çok sevin ki sevilesiniz.
Saygılar ve en içten sevgilerimle...