Hikmetten İrfana Nietzsche'den de Önce Nicedir Gülmedik ki?
Yazının Giriş Tarihi: 11.10.2023 13:33
Yazının Güncellenme Tarihi: 11.10.2024 17:12
Nietzsche, “Şen Bilim” ve “Şafak” adlı eserlerinde liberal düşünceleriden dolayı dönemseli Spencer'ı makaraya sarar. Nietzsche' nin bu saikle düşünmesinde klasik liberallerden hareket etmenin yargısı baskın çıkmıştı sanırım. Nietzsche' nin, koşullara uyan değil onları değiştiren insan ontolojisine övgüye mukabil Spenser, insanı baskılayan bakışla neoliberalizme yol araklıyordu esasında.
Nietzsche' nin göremediği buydu. Lineer tutumla insanlık tarihinin bir çizgi halinde ilerlediği şeklindeki skolastik otodokrosi İsa
tasavvurun dinsel içeriklerden yalıtılıp bilimsel boyayla sunulmasına itiraz eden Nietzsche, bu yönüyle bile yine büyük düşünürdür. İlerleyen insanlık nasıl oluyorda dünya savaşları armağan ediyor?
Ben şimdi buraya niye geldim nasıl geldim? Parçadan bütüne gitmek gibi bir yöntemle neolibereal kutbun iki kutuplu dünya yanılgısına yol açmasını irdelemek, ateşin çocukları ve toprağın çocukları metaforunun toplumsal ağırlığını anlamaya çalışıyorum.
Gel gelelim
Barbara Stiegler, neoliberalizmin doğuşunu ve klasik liberalizmle olan farklılığını ilk ve en iyi sezen olmuştu. Stiegler’e göre neoliberalizm kaynağını Herbert Spencer’in “sosyal Darwincilik” adındaki faşizan ideolojisinden alıyor. İngiliz sosyolog Spencer, Darwin ' in doğal seleksiyon dediği biyolojik durumu sosyal hayatta 'büyük balık küçük balığı yutar' ön görüsüne dayandırmıştı. Oldukca eksik biyolojik modelleri ekonomi toplumuna referansla “en iyi uyum sağlayanın hayatta kalması” üzerine kurgu, öteden beri tahakkümcü düşüncenin de can simidi oldu. Bugün buna Harari gibi öncül ateşçiler '- ateşleri bol olsun- "yaratıcı yıkım" diyorlar.
Spencer’den ve klasik liberallerden farklı olarak devletin düzenleyici, piyasa oluşturucu, oyun kurucu ve eğitici rolüne çok önem veren bir herif vardı sosyal psikolojide "stereotip" kavramsallaştırmasını yapan, soğuk savaşçı Amerikalı Walter Lipmann.
Walter Lipmann'ın anarşist yapıdan sıyırtarak devleti müdahil hale getiren fikirlerini
Hayek, Von Mises, Aron, Polanyi, Van Zeeland, Röpke gibi zatlar tahkimleştirerek ilerlettiler. Neticede İngiliz Teacher , Amerkan Regan - kısmen öncesinde Carter - katır demekte hiç bir mahsur yok- da sayılabilir- pratik alanda uygulayan ilkler oldu.
Nietzsche' yi iyi bilen Barbara Stiegler anlatılarından anladığım kadarıyla Michel Foucault’nun “biyopolitik” adını verdiği çalışmalardan da haberdar ancak sosyal Darwincilik akımını neoliberalizme ve Walter Lipmann"a bağlaması oldukça önemli.
1991 soğuk savaş sonrası tartışmalarına geriden baktığımda neoliberalizm kimi zaman sosyal devlet olgusuyla kendi içinde katmanlara ayırarak ama kontrolünde tutarak, yer yer konsilide ederek modellemeler ve zihinsel tarihi deletleme yaptığını görürüz.Fukuyama' nın " tarihin sonu" unu liberalizme bağlamasını böyle okumakta sıkıntı yok. Kimi zaman fütürist, kimi zaman idealist ve rasyonel kimi zaman bilimsel sosyalist!!
2006 sonrası marxist çizgiden esasında kopmuş bir Öcalan bile son tahlilde neoliberal Murray Bookchin çizgisine geliyordu. Başlangıçta Bookchin, radikal bir antikapitalist ve ekolojik bir düzlemde toplumsal özyönetim savunucusuydu. Bookchin, özgürlükçü sosyalizm, anarşizm ve ekoloji düşüncelerine bağlı kaldığını iddia ediyor, şehirler planlıyordu. Sosyal ekoloji ideolojisi gibi konular üzerine çalışmalar yapıyor, anarşist gelenek ile çağdaş ekolojik bilincin sentezini dert edinip ana gayeye dönüştürmüştü. Ondan Öcalan oldukça etkilenmiş ve mektup göndermişti. Öcalan'ın mektupta Bookchin'den kendisini öğrencisi olarak kabul görmesini rica ediyordu. Ekoloji... Hikaye burda.....
Şimdi sonuca doğru gideyim.
Teolojik İslam metaforu insanın topraktan, İblisin dumansız ateşten yaratıldığını söyler. Ekolojik dengenin toprağa tahakküm için ateşe verildiğinden bu yana insanın aleyhine işledi. "Güçlü olan ayakta kalsın" neoliberalist düşünce klasik dönemden beri form değiştirerek böyle var oldu. Bir ekonomi modelinden daha ötede birşey bu.
Toprağın Çocukları, Ateşin Çocukları (!)...
Kor halindeki bir kayanın içinde dünyaya gelen ve büyüdüğünde tanrıları karşısına almak pahasına kendisini insanlığa adamış.. Annesi Seteney gibi kendisi de yarı tanrı özellikleri gösteren, nartların bağır taşı, ateşin oğlu Sosriquonun torunları, Adem'in çocuklarıyla tarihsel olarak hep karşı çaprazda durdular. Olimpus dağının çocukları Promethenler, modern dönemde de Toprak ananın ve de Hira Dağının çocuklarını kabullenmeyecekler. Tıpkı iblisin Ademi kabullenmemesi gibi. Bu durumda; çatışmasız dünya ütopya olarak durmaya devam edecek dememe gerek var mı diyeceğim, dedim zaten. İsrail - Filistin mi ? Bende onu diyordum efendim.
Hüseyin Acarlar
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Hüseyin Acarlar
Hikmetten İrfana Nietzsche'den de Önce Nicedir Gülmedik ki?
Nietzsche, “Şen Bilim” ve “Şafak” adlı eserlerinde liberal düşünceleriden dolayı dönemseli Spencer'ı makaraya sarar. Nietzsche' nin bu saikle düşünmesinde klasik liberallerden hareket etmenin yargısı baskın çıkmıştı sanırım. Nietzsche' nin, koşullara uyan değil onları değiştiren insan ontolojisine övgüye mukabil Spenser, insanı baskılayan bakışla neoliberalizme yol araklıyordu esasında.
Nietzsche' nin göremediği buydu. Lineer tutumla insanlık tarihinin bir çizgi halinde ilerlediği şeklindeki skolastik otodokrosi İsa
tasavvurun dinsel içeriklerden yalıtılıp bilimsel boyayla sunulmasına itiraz eden Nietzsche, bu yönüyle bile yine büyük düşünürdür. İlerleyen insanlık nasıl oluyorda dünya savaşları armağan ediyor?
Ben şimdi buraya niye geldim nasıl geldim? Parçadan bütüne gitmek gibi bir yöntemle neolibereal kutbun iki kutuplu dünya yanılgısına yol açmasını irdelemek, ateşin çocukları ve toprağın çocukları metaforunun toplumsal ağırlığını anlamaya çalışıyorum.
Gel gelelim
Barbara Stiegler, neoliberalizmin doğuşunu ve klasik liberalizmle olan farklılığını ilk ve en iyi sezen olmuştu. Stiegler’e göre neoliberalizm kaynağını Herbert Spencer’in “sosyal Darwincilik” adındaki faşizan ideolojisinden alıyor. İngiliz sosyolog Spencer, Darwin ' in doğal seleksiyon dediği biyolojik durumu sosyal hayatta 'büyük balık küçük balığı yutar' ön görüsüne dayandırmıştı. Oldukca eksik biyolojik modelleri ekonomi toplumuna referansla “en iyi uyum sağlayanın hayatta kalması” üzerine kurgu, öteden beri tahakkümcü düşüncenin de can simidi oldu. Bugün buna Harari gibi öncül ateşçiler '- ateşleri bol olsun- "yaratıcı yıkım" diyorlar.
Spencer’den ve klasik liberallerden farklı olarak devletin düzenleyici, piyasa oluşturucu, oyun kurucu ve eğitici rolüne çok önem veren bir herif vardı sosyal psikolojide "stereotip" kavramsallaştırmasını yapan, soğuk savaşçı Amerikalı Walter Lipmann.
Walter Lipmann'ın anarşist yapıdan sıyırtarak devleti müdahil hale getiren fikirlerini
Hayek, Von Mises, Aron, Polanyi, Van Zeeland, Röpke gibi zatlar tahkimleştirerek ilerlettiler. Neticede İngiliz Teacher , Amerkan Regan - kısmen öncesinde Carter - katır demekte hiç bir mahsur yok- da sayılabilir- pratik alanda uygulayan ilkler oldu.
Nietzsche' yi iyi bilen Barbara Stiegler anlatılarından anladığım kadarıyla Michel Foucault’nun “biyopolitik” adını verdiği çalışmalardan da haberdar ancak sosyal Darwincilik akımını neoliberalizme ve Walter Lipmann"a bağlaması oldukça önemli.
1991 soğuk savaş sonrası tartışmalarına geriden baktığımda neoliberalizm kimi zaman sosyal devlet olgusuyla kendi içinde katmanlara ayırarak ama kontrolünde tutarak, yer yer konsilide ederek modellemeler ve zihinsel tarihi deletleme yaptığını görürüz.Fukuyama' nın " tarihin sonu" unu liberalizme bağlamasını böyle okumakta sıkıntı yok. Kimi zaman fütürist, kimi zaman idealist ve rasyonel kimi zaman bilimsel sosyalist!!
2006 sonrası marxist çizgiden esasında kopmuş bir Öcalan bile son tahlilde neoliberal Murray Bookchin çizgisine geliyordu. Başlangıçta Bookchin, radikal bir antikapitalist ve ekolojik bir düzlemde toplumsal özyönetim savunucusuydu. Bookchin, özgürlükçü sosyalizm, anarşizm ve ekoloji düşüncelerine bağlı kaldığını iddia ediyor, şehirler planlıyordu. Sosyal ekoloji ideolojisi gibi konular üzerine çalışmalar yapıyor, anarşist gelenek ile çağdaş ekolojik bilincin sentezini dert edinip ana gayeye dönüştürmüştü. Ondan Öcalan oldukça etkilenmiş ve mektup göndermişti. Öcalan'ın mektupta Bookchin'den kendisini öğrencisi olarak kabul görmesini rica ediyordu. Ekoloji... Hikaye burda.....
Şimdi sonuca doğru gideyim.
Teolojik İslam metaforu insanın topraktan, İblisin dumansız ateşten yaratıldığını söyler. Ekolojik dengenin toprağa tahakküm için ateşe verildiğinden bu yana insanın aleyhine işledi. "Güçlü olan ayakta kalsın" neoliberalist düşünce klasik dönemden beri form değiştirerek böyle var oldu. Bir ekonomi modelinden daha ötede birşey bu.
Toprağın Çocukları, Ateşin Çocukları (!)...
Kor halindeki bir kayanın içinde dünyaya gelen ve büyüdüğünde tanrıları karşısına almak pahasına kendisini insanlığa adamış.. Annesi Seteney gibi kendisi de yarı tanrı özellikleri gösteren, nartların bağır taşı, ateşin oğlu Sosriquonun torunları, Adem'in çocuklarıyla tarihsel olarak hep karşı çaprazda durdular. Olimpus dağının çocukları Promethenler, modern dönemde de Toprak ananın ve de Hira Dağının çocuklarını kabullenmeyecekler. Tıpkı iblisin Ademi kabullenmemesi gibi. Bu durumda; çatışmasız dünya ütopya olarak durmaya devam edecek dememe gerek var mı diyeceğim, dedim zaten. İsrail - Filistin mi ? Bende onu diyordum efendim.
Hüseyin Acarlar