Müslüman olmanın ilk şartı, iman etmektir. Doğru iman ise, Ehl-i Sünnet itikadına uygun olarak inanmağa bağlıdır. Akıllı olan ve bülûğ çağına giren erkeğin ve kadının birinci vazifesi, Ehl-i Sünnet Âlimlerinin kitaplarında yazdıkları iman bilgilerini öğrenmek ve bunlara uygun olarak inanmaktır. Kıyamette Cehennem azabından kurtulmak, onların bildirdiklerine inanmağa bağlıdır. Cehennemden kurtulacak olanlar, yalnız bunların yolunda gidenlerdir. Onların yolunda gidenlere Sünnî veyâ Ehl-i Sünnet denir. (İslâm Ahlâkı, sahîfe 553 de 46.cı mektûba bakınız!)
Bir Hadîs-i Şerîfde, “Benim ümmetim yetmiş üç (73) fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan yalnız bir fırka Cehennem azabından kurtulacak, diğerleri ise helâk olacaklar, Cehenneme gideceklerdir” buyuruldu. Bu yetmiş üç fırkadan her biri, İslamiyet’e uyduğunu iddia etmekte ve Cehennemden kurtulacağı bildirilen bir fırkanın, kendi fırkası olduğunu söylemektedir.
Mü’minûn sûresi 54.cü ve Rûm sûresi 32.ci Âyet-i Kerîmelerinde meâlen:
“Her fırka, doğru yolda olduğunu sanarak sevinmektedir” buyuruldu.
Hâlbuki bu çeşitli fırkalar arasında, kurtulucu olan birinin alâmetini, işaretini, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi vesellem” şöyle bildirmektedir:
“Bu fırkada olanlar, benim ve Eshâbımın gittiği yolda bulunanlardır”.
Eshâb-ı Kirâmdan birini dahî sevmiyen, Ehl-i Sünnetden ayrılmış olur. Ehl-i Sünnet İ’tikâdında olmayan da, kâfir veya Bid’at ehli, sapık olur.
Ehl-i Sünnet i’tikâdında olmanın alâmetleri
Allahü Teâlâ, Ehl-i Sünnet i’tikâdına uygun îmân eden Müslümanlardan razıdır. Böyle inanmış olmanın birçok şartları vardır.
Ehl-i Sünnet Âlimleri, bunları şöyle açıklamaktadır:
1- İmanın 6 şartına, yani Allahü Teâlâ’nın varlığına ve birliğine,esi ve benzeri olmadığına, Meleklerine, Kitaplarına, Peygamberlerine, Ahiret hayatına, hayır ve şerrin, iyilik ve kötülüğün Allahü Teâlâ tarafından yaratıldığına inanmalıdır. Bunlar; Âmentü’de bildirilmiştir.
2- Allahü Teâlâ’nın son kitabı olan Kur’ân-ı Kerîm’in, Allahü Teâlâ’nın kelâmı olduğuna inanmalıdır.
3- Mü’min, kendi imanından hiç şüphe etmemelidir.
4- Peygamberimize “sallallahü aleyhi ve sellem” iman edip, hayatta iken O’nu görmekle şereflenen Eshâb-ı Kirâmın hepsini çok sevmelidir. Dört Halîfesine, yakın akrabaları olan Ehl-i Beytine ve muhterem hanımlarından hiçbirine dil uzatmamalıdır.
5- İbadetleri, imandan bir parça bilmemelidir. Allahü Teâlâ’nın emir ve yasaklarına inanıp, tembellikle yapmayan mü’minleri kâfir bilmemelidir. Haramlara ehemmiyet vermeyenlerin, hafife alanların, İslâmiyet’le alay edenlerin imanı gider.
6- Ehl-i kıble olduklarını söyleyen, Allahü Teâlâ’ya ve Peygamberi Muhammed aleyhisselâma inandım dediği hâlde, yanlış i’tikâtda olanları tekfîr etmemeli, kâfir olduklarını söylememelidir.
7- Açıkça günah işlediği bilinmeyen her imamın arkasında namaz kılmalıdır. Bu hüküm, Cuma ve Bayram namazlarını kıldıran emirlere, valilere de şamildir.
8- Müslümanlar, basındaki âmirlerine, idarecilerine isyan etmemelidir. Hurûc, yani isyan etmek, fitne çıkarmak olur ve çeşitli felâketlere yol açar. Onların hayırlı iş yapmalarına dua etmeli ve fısk, günah işlerinden vazgeçmeleri için tatlı dil ile nasihat etmelidir.
9- Abdest alırken ayakları yıkamak yerine, hiç özür ve zaruret olmasa bile, yaş el ile bir kere, mest üzerine mesh edilmesi,erkek için de, kadın için de caizdir. Çıplak ayak ve çorap üzerine mesh edilmez.
10- Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” Mi’râcının, hem rûh ve hem de beden ile olduğuna inanmalıdır. “Mi’râc, bir hâldir, yani rüyada olmuştur” diyenler, Ehl-i Sünnetten ayrılmış olur.
Cennetde mü’minler Allahü Teâlâ’yı göreceklerdir. Kıyamet gününde, Peygamberler ve sâlih, iyi zâtlar şefaat edeceklerdir. Kabir suali vardır. Kabirde azab, rûh ve bedene olacaktır. Evliyanın kerameti haktır. Keramet, Allah’ın sevgili kullarında meydana gelen harikulade hâller olup, Allahü Teâlâ’nın adeti dışında, yani fizik, kimya ve biyoloji kanunları dışında ikram ve ihsan ettiği şeylerdir ve inkâr edilemeyecek kadar çoktur. Kabirde ruhlar, diri kimselerin yaptıklarını ve söylediklerini işitirler.
Kur’ân-ı Kerîm okumak, sadaka vermek ve hatta bütün ibadetlerimizin sevaplarını, ölenlerin ruhlarına göndermek, onlara fayda vermekte, azaplarının hafifletilmesine veya kaldırılmasına sebep olmakladır. Bunların hepsine inanmak, Ehl-i Sünnet i’tikâdında olmanın alâmetlerindendir.
Allahü Teâlâ cümlemizi Ehl-i Sünnet i’tikâdına uygun îmân eden Müslümanlardan eylesin. (Amin)
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Müslüm Abacıoğlu
Ehl-i Sünnet İtikadı
Muhterem Kardeşlerim…
Müslüman olmanın ilk şartı, iman etmektir. Doğru iman ise, Ehl-i Sünnet itikadına uygun olarak inanmağa bağlıdır. Akıllı olan ve bülûğ çağına giren erkeğin ve kadının birinci vazifesi, Ehl-i Sünnet Âlimlerinin kitaplarında yazdıkları iman bilgilerini öğrenmek ve bunlara uygun olarak inanmaktır. Kıyamette Cehennem azabından kurtulmak, onların bildirdiklerine inanmağa bağlıdır. Cehennemden kurtulacak olanlar, yalnız bunların yolunda gidenlerdir. Onların yolunda gidenlere Sünnî veyâ Ehl-i Sünnet denir. (İslâm Ahlâkı, sahîfe 553 de 46.cı mektûba bakınız!)
Bir Hadîs-i Şerîfde, “Benim ümmetim yetmiş üç (73) fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan yalnız bir fırka Cehennem azabından kurtulacak, diğerleri ise helâk olacaklar, Cehenneme gideceklerdir” buyuruldu. Bu yetmiş üç fırkadan her biri, İslamiyet’e uyduğunu iddia etmekte ve Cehennemden kurtulacağı bildirilen bir fırkanın, kendi fırkası olduğunu söylemektedir.
Mü’minûn sûresi 54.cü ve Rûm sûresi 32.ci Âyet-i Kerîmelerinde meâlen:
“Her fırka, doğru yolda olduğunu sanarak sevinmektedir” buyuruldu.
Hâlbuki bu çeşitli fırkalar arasında, kurtulucu olan birinin alâmetini, işaretini, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi vesellem” şöyle bildirmektedir:
“Bu fırkada olanlar, benim ve Eshâbımın gittiği yolda bulunanlardır”.
Eshâb-ı Kirâmdan birini dahî sevmiyen, Ehl-i Sünnetden ayrılmış olur. Ehl-i Sünnet İ’tikâdında olmayan da, kâfir veya Bid’at ehli, sapık olur.
Ehl-i Sünnet i’tikâdında olmanın alâmetleri
Allahü Teâlâ, Ehl-i Sünnet i’tikâdına uygun îmân eden Müslümanlardan razıdır. Böyle inanmış olmanın birçok şartları vardır.
Ehl-i Sünnet Âlimleri, bunları şöyle açıklamaktadır:
1- İmanın 6 şartına, yani Allahü Teâlâ’nın varlığına ve birliğine,esi ve benzeri olmadığına, Meleklerine, Kitaplarına, Peygamberlerine, Ahiret hayatına, hayır ve şerrin, iyilik ve kötülüğün Allahü Teâlâ tarafından yaratıldığına inanmalıdır. Bunlar; Âmentü’de bildirilmiştir.
2- Allahü Teâlâ’nın son kitabı olan Kur’ân-ı Kerîm’in, Allahü Teâlâ’nın kelâmı olduğuna inanmalıdır.
3- Mü’min, kendi imanından hiç şüphe etmemelidir.
4- Peygamberimize “sallallahü aleyhi ve sellem” iman edip, hayatta iken O’nu görmekle şereflenen Eshâb-ı Kirâmın hepsini çok sevmelidir. Dört Halîfesine, yakın akrabaları olan Ehl-i Beytine ve muhterem hanımlarından hiçbirine dil uzatmamalıdır.
5- İbadetleri, imandan bir parça bilmemelidir. Allahü Teâlâ’nın emir ve yasaklarına inanıp, tembellikle yapmayan mü’minleri kâfir bilmemelidir. Haramlara ehemmiyet vermeyenlerin, hafife alanların, İslâmiyet’le alay edenlerin imanı gider.
6- Ehl-i kıble olduklarını söyleyen, Allahü Teâlâ’ya ve Peygamberi Muhammed aleyhisselâma inandım dediği hâlde, yanlış i’tikâtda olanları tekfîr etmemeli, kâfir olduklarını söylememelidir.
7- Açıkça günah işlediği bilinmeyen her imamın arkasında namaz kılmalıdır. Bu hüküm, Cuma ve Bayram namazlarını kıldıran emirlere, valilere de şamildir.
8- Müslümanlar, basındaki âmirlerine, idarecilerine isyan etmemelidir. Hurûc, yani isyan etmek, fitne çıkarmak olur ve çeşitli felâketlere yol açar. Onların hayırlı iş yapmalarına dua etmeli ve fısk, günah işlerinden vazgeçmeleri için tatlı dil ile nasihat etmelidir.
9- Abdest alırken ayakları yıkamak yerine, hiç özür ve zaruret olmasa bile, yaş el ile bir kere, mest üzerine mesh edilmesi,erkek için de, kadın için de caizdir. Çıplak ayak ve çorap üzerine mesh edilmez.
10- Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” Mi’râcının, hem rûh ve hem de beden ile olduğuna inanmalıdır. “Mi’râc, bir hâldir, yani rüyada olmuştur” diyenler, Ehl-i Sünnetten ayrılmış olur.
Cennetde mü’minler Allahü Teâlâ’yı göreceklerdir. Kıyamet gününde, Peygamberler ve sâlih, iyi zâtlar şefaat edeceklerdir. Kabir suali vardır. Kabirde azab, rûh ve bedene olacaktır. Evliyanın kerameti haktır. Keramet, Allah’ın sevgili kullarında meydana gelen harikulade hâller olup, Allahü Teâlâ’nın adeti dışında, yani fizik, kimya ve biyoloji kanunları dışında ikram ve ihsan ettiği şeylerdir ve inkâr edilemeyecek kadar çoktur. Kabirde ruhlar, diri kimselerin yaptıklarını ve söylediklerini işitirler.
Kur’ân-ı Kerîm okumak, sadaka vermek ve hatta bütün ibadetlerimizin sevaplarını, ölenlerin ruhlarına göndermek, onlara fayda vermekte, azaplarının hafifletilmesine veya kaldırılmasına sebep olmakladır. Bunların hepsine inanmak, Ehl-i Sünnet i’tikâdında olmanın alâmetlerindendir.
Allahü Teâlâ cümlemizi Ehl-i Sünnet i’tikâdına uygun îmân eden Müslümanlardan eylesin. (Amin)