Dünyanın gidişatı için kritik bir süreç başladı sanki.
Kıyamet senaryoları, çocukların kıyımlarıyla yer değiştirdiğine göre…
Bu noktada asıl can veren çocuklar değil.
Asıl insanlığa mal edilmiş vicdanlar telef oldu.
İnsanlık bir daha sınıfta kaldı.
Zira çocuklar birer melek olup bu kirli düzenin içinden uçup gittiler. Gidiyorlar.
Azıcık bir tahayyüle kendimizi zorladığımız zaman ellerinde kuru ekmek parçalarıyla yaralanan veya melek olmaya ramak kalan canların dillerinde, inandıkları değerlerle bağdaşan şehadet nidalarını nasıl da çığırttıkları.
Bizim yüzlerimize bir tokat misali çarpıp geçen şehadet türküleri.
Onlar için söylediğimiz ve artık hiç de inandırıcı olmayan ninnileri ağızlarımıza tıkan türküler…
Karşı tarafta zulmün en derinliklerinde zulüm ile abad olmaya çalışan küçücük bir topluluk diğer tarafta iki milyara yakın ve Ebabil kuşlarının gelişini bekleyen başka bir topluluk.
O kuşlar kimin üzerinden geçer, o ağızlarındaki siccileri kimlerin üzerine bırakıverir acaba diye düşünmeden edemiyorum açıkçası.
Uçurtmaların uçuşunu izlemek yerine; demir kanatlı ve ağızlarından alev kusan kuşların uçuşuna şahit olan o gözler bir daha uçurtma uçurtmaya cesaret edebilirler mi ki?
Üstleri toz olur diye annelerin gözlerinden dahi sakındıkları bebeklerin nazlı bedenlerinin toprağa karışmasına şahit olmak, zannımca her vicdan sahibinin yeme iştahına, yaşama iştiyakına ve nefes alma şefkine de bir darbe olsa gerek.
Ya da boşverelim biz iştiyakla yaşayıp, iştahla mükellef sofralarımızdan yemeye devam edelim, çocuklar ellerindeki kuru ekmeklerle can verirken.
Büyük bir şevkle de nefes alabiliriz, onlar ciğerlerine dolan zehirli gazlarla nefessiz kalırken.
Aman nasıl olsa çocuklar bizim çocuklarımız değil.
Bir zamanlar kuşların uçuştuğu gökyüzü demir kanatlarıyla ölüm kusan makinaların uçuştuğu bir garip yer oldu.
Yağmur beklediğimiz bulutlardan bombalar, içimizi ısıtsın diye beklediğimiz güneşten alevden toplar ve renkleriyle çocukları şenlendirsin diye beklediğimiz gökkuşağı tek bir rengini bırakıverdi yeryüzüne sanki.
Kan kırmızısı titrek ve önüne gelene bulaşan renginden.
Artık havalar hep böyle olacak gibi.
Biz sustukça…
Dünya böyle bir yer değildi halbuki.
Sahi Ebabiller kimin için inecek?
En derin hüzünlerimle…FİLİSTİN’E ve dünya fitnesinin zulümleriyle boğuşan her toprağa, her çocuğa…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Ferit Bugenç
EBABİL DURAĞINDAYIZ
Dünyanın gidişatı için kritik bir süreç başladı sanki.
Kıyamet senaryoları, çocukların kıyımlarıyla yer değiştirdiğine göre…
Bu noktada asıl can veren çocuklar değil.
Asıl insanlığa mal edilmiş vicdanlar telef oldu.
İnsanlık bir daha sınıfta kaldı.
Zira çocuklar birer melek olup bu kirli düzenin içinden uçup gittiler. Gidiyorlar.
Azıcık bir tahayyüle kendimizi zorladığımız zaman ellerinde kuru ekmek parçalarıyla yaralanan veya melek olmaya ramak kalan canların dillerinde, inandıkları değerlerle bağdaşan şehadet nidalarını nasıl da çığırttıkları.
Bizim yüzlerimize bir tokat misali çarpıp geçen şehadet türküleri.
Onlar için söylediğimiz ve artık hiç de inandırıcı olmayan ninnileri ağızlarımıza tıkan türküler…
Karşı tarafta zulmün en derinliklerinde zulüm ile abad olmaya çalışan küçücük bir topluluk diğer tarafta iki milyara yakın ve Ebabil kuşlarının gelişini bekleyen başka bir topluluk.
O kuşlar kimin üzerinden geçer, o ağızlarındaki siccileri kimlerin üzerine bırakıverir acaba diye düşünmeden edemiyorum açıkçası.
Uçurtmaların uçuşunu izlemek yerine; demir kanatlı ve ağızlarından alev kusan kuşların uçuşuna şahit olan o gözler bir daha uçurtma uçurtmaya cesaret edebilirler mi ki?
Üstleri toz olur diye annelerin gözlerinden dahi sakındıkları bebeklerin nazlı bedenlerinin toprağa karışmasına şahit olmak, zannımca her vicdan sahibinin yeme iştahına, yaşama iştiyakına ve nefes alma şefkine de bir darbe olsa gerek.
Ya da boşverelim biz iştiyakla yaşayıp, iştahla mükellef sofralarımızdan yemeye devam edelim, çocuklar ellerindeki kuru ekmeklerle can verirken.
Büyük bir şevkle de nefes alabiliriz, onlar ciğerlerine dolan zehirli gazlarla nefessiz kalırken.
Aman nasıl olsa çocuklar bizim çocuklarımız değil.
Bir zamanlar kuşların uçuştuğu gökyüzü demir kanatlarıyla ölüm kusan makinaların uçuştuğu bir garip yer oldu.
Yağmur beklediğimiz bulutlardan bombalar, içimizi ısıtsın diye beklediğimiz güneşten alevden toplar ve renkleriyle çocukları şenlendirsin diye beklediğimiz gökkuşağı tek bir rengini bırakıverdi yeryüzüne sanki.
Kan kırmızısı titrek ve önüne gelene bulaşan renginden.
Artık havalar hep böyle olacak gibi.
Biz sustukça…
Dünya böyle bir yer değildi halbuki.
Sahi Ebabiller kimin için inecek?
En derin hüzünlerimle…FİLİSTİN’E ve dünya fitnesinin zulümleriyle boğuşan her toprağa, her çocuğa…