Bir tavuk için birbirimizi öldürüp ya da birini birine öldürtüp, yirmi tane koyun kesip de barış davalarının yapıldığı, Mezopotamya’nın her yönden bereketli kanlı topraklarındayız.
Evet bereketli çünkü taşa tohum atsan başak verir, dal verir, gül verir.
Çok misafirperver bir coğrafya fakat bunların yanın da hasutu bol olup, fitnecisinden geçilmiyor.
Yalakadan baya zengin, kull hakkı da bol miktarda yerini alıyor.
Zaten torpiline diyecek laf bulamıyorum her kurum da okuma yazmadan ve edepten yoksun bankamatik memurları.
Anlayacağınız bereketi say say bitmiyor.
Gelelim yemek sevdası kan davalarına.
Yüzyılardır ağalık sisteminin hüküm sürdüğü bir coğrafya burası.
Son yüzyıl da ise bir de şak diye parasını bastırıp özel okullarda okuyup yerleşen marjinal ağa çocukları mevcut.
Ha bu bir eleştiri değil bir özeleştiridir. Çünkü aynı geminin içinde aynı dümenden yönetiliyoruz.
Zaten bu deniz de işler hep dümenden dönüyor.
Yine birgün bir kan davası.
Ölenler var ve cezaevine girenler...
Ortada Yetimler ve öksüzler kalmış her iki taraftan.
Sofraların baş köşelerinde kaşık sallayan ağalar, bunların ibrikçi başları ve yağdanlıkları kaldı.
Oradan biri seslenerek
-Şu kelleyi kırın da beyin kısmını ağamızın önüne atın.
Harbiden orada yerinde kurulan tek doğru cümleydi bana göre.
Öğle yemeğiyle başlayan olayın nasıl gerçekleştiği muhabbeti, akşam yemeğine kadar sürdü
Kişisel hırslar yüzünden beş dakikalık vahim bir olay saatlerce anlatıldı.
Arada çaylar, mırralar ve paket paket ikram edilen sigaralar.
Akşam oldu herkes evine dağıldı.
Aile efradı toplandı başladı dövünmeye,
aslında bir yandan ölüleri için dövünürken belki de diğer yandan milletin yediği yemek masraflarına dövünüyorlardı.
Anlayacağınız acıları katlanarak büyüyor ve bu günlerce devam edecekti.
Evet hakikaten aklım almıyor.
İnsan canının bir şişe su kadar ucuz olduğu bir coğrafya burası.
Kan davalarının sebepleri ise hep eften püften şeyler.
Ee sen ağa ben ağa bu ineği kim sağa diyeceğim ama artık ortada inekte kalmadı, ineğin kaçacağı dağ da..
Savaşsız tüm topraklar kan revan oldu.
Bir ağalar kaldı bir de yanın da taşıdıkları yağdanlıkları ve kavurmalara salladıkları kaşıkları.
Çözüm mü?
Ben de yok, kavurmalarına taş koymak istemem ağaların, kızarlar sonra.
SAYGILARIMLA HUZURLU YARINLARA...
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ferit Bugenç
Bir yemek sevdası kan davası
Bilin bakalım neredeyiz bu köşe yazımız da?
Durun cevabını ben vereyim.
Bir tavuk için birbirimizi öldürüp ya da birini birine öldürtüp, yirmi tane koyun kesip de barış davalarının yapıldığı, Mezopotamya’nın her yönden bereketli kanlı topraklarındayız.
Evet bereketli çünkü taşa tohum atsan başak verir, dal verir, gül verir.
Çok misafirperver bir coğrafya fakat bunların yanın da hasutu bol olup, fitnecisinden geçilmiyor.
Yalakadan baya zengin, kull hakkı da bol miktarda yerini alıyor.
Zaten torpiline diyecek laf bulamıyorum her kurum da okuma yazmadan ve edepten yoksun bankamatik memurları.
Anlayacağınız bereketi say say bitmiyor.
Gelelim yemek sevdası kan davalarına.
Yüzyılardır ağalık sisteminin hüküm sürdüğü bir coğrafya burası.
Son yüzyıl da ise bir de şak diye parasını bastırıp özel okullarda okuyup yerleşen marjinal ağa çocukları mevcut.
Ha bu bir eleştiri değil bir özeleştiridir. Çünkü aynı geminin içinde aynı dümenden yönetiliyoruz.
Zaten bu deniz de işler hep dümenden dönüyor.
Yine birgün bir kan davası.
Ölenler var ve cezaevine girenler...
Ortada Yetimler ve öksüzler kalmış her iki taraftan.
Sofraların baş köşelerinde kaşık sallayan ağalar, bunların ibrikçi başları ve yağdanlıkları kaldı.
Oradan biri seslenerek
-Şu kelleyi kırın da beyin kısmını ağamızın önüne atın.
Harbiden orada yerinde kurulan tek doğru cümleydi bana göre.
Öğle yemeğiyle başlayan olayın nasıl gerçekleştiği muhabbeti, akşam yemeğine kadar sürdü
Kişisel hırslar yüzünden beş dakikalık vahim bir olay saatlerce anlatıldı.
Arada çaylar, mırralar ve paket paket ikram edilen sigaralar.
Akşam oldu herkes evine dağıldı.
Aile efradı toplandı başladı dövünmeye,
aslında bir yandan ölüleri için dövünürken belki de diğer yandan milletin yediği yemek masraflarına dövünüyorlardı.
Anlayacağınız acıları katlanarak büyüyor ve bu günlerce devam edecekti.
Evet hakikaten aklım almıyor.
İnsan canının bir şişe su kadar ucuz olduğu bir coğrafya burası.
Kan davalarının sebepleri ise hep eften püften şeyler.
Bahçeye giren tavuk, araca çarpan lavuk, ağacıma konmuş kuş,tarlasından geçilmiş ağa, inek dadanmış bağa.
Ee sen ağa ben ağa bu ineği kim sağa diyeceğim ama artık ortada inekte kalmadı, ineğin kaçacağı dağ da..
Savaşsız tüm topraklar kan revan oldu.
Bir ağalar kaldı bir de yanın da taşıdıkları yağdanlıkları ve kavurmalara salladıkları kaşıkları.
Çözüm mü?
Ben de yok, kavurmalarına taş koymak istemem ağaların, kızarlar sonra.
SAYGILARIMLA HUZURLU YARINLARA...