Avukatlık mesleğinin tarihsel kökeni M.Ö kadar gider. Her dönemde, her çağda ve her devlette insanların veya örgütlü kesimlerin haklarını ve özgürlüklerini savunan insanlar olmuştur. Bu kişilerin, meslek olarak ismi ise genel olarak avukatlıktır. Gerek eski Roma Hukukunda, gerek İslamiyetin ilk yıllarından itibaren İslam Hukukunda ve gerekse çağdaş dünyanın tüm hukuk sistemlerinde temsil görevini yapan savunmanlar olmuştur. Bunlara bazı hukuk sitemlerinde ismi vekil, bazılarında temsilci denilmiştir. Günümüz dünyasındaki tüm hukuk sistemlerinde ise bu temsil görevi, avukatlık kavramı ile ifade edilmektedir.
Eski Roma Hukukuna kadar giden dönemde savunma mesleği belli bir ücret karşılığı yapılmayan, insanlara yardımcı olmak için ücretsiz yapılan bir yardımcı olma faaliyeti olarak değerlendirilmekteydi. Avukatlığın o dönemde toplumda ekonomik ve sosyal olarak seçkin kişilerce yapılması hususu da bu durumu doğrulamaktadır. Doğu kültürlerinde de temsilciler olduğu gibi İslam Hukukunda da avukatlığın gelişimi, vekillik kurumu ile başlamıştır. Kadı huzurunda hazır olmayan/olamayan tarafların yokluğunda, yani gıyabi yargılama yapılamadığından, bu kişilerin adına vekil olarak temsil olayı söz konusu idi. Bu temsilde, eski Roma dönemindeki gibi bir meslek olarak yapılan bir temsil değildi. Toplumda ahlaki olarak saygı duyulan, itibar edilen ve ifade yetenekleri iyi olan kişilerden temsilciler seçilirdi. Bu şekilde; iyi ahlaklı, itibar edilen ve toplumda seçkin insanların yaptığı temsilcilik görevi kimlik değiştirmeye başlamıştır. Avukatlık bir ücret mukabili yapılmaya başlanınca, hatta para kazanmanın aracı bir meslek haline de gelince, bu zamana kadar kamusal görev olarak yapılan, kamu yararı olarak icra edilen bu kutsal vazife, kimlik ve etiket değiştirmekle kalmamış, en önemlisi de bu meslekte büyük bir erozyon başlamıştır.
Avukatlar savunma mesleğinin temsilcileri olarak tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yasal mevzuat çerçevesinde, meslek kural ve kurumlarına bağlı olarak faaliyet yürütmektedirler. Avukatlar, vilayetler düzeyinde Barolar, Türkiye düzeyinde Türkiye Barolar Birliği’ne bağlı olarak mesleki faaliyetlerini yürütmektedir. Şu anda avukatların kendi kuruluş kanunları 1969 yılında çıkarılan Avukat Kanunudur. Çıkarıldığı günden bu yanı avukatlık yasasında yirmiden fazla değişiklik yapılmıştır. Mesleğin gelişimi, hukuksal ve teknolojik gelişmeler ile birlikte mesleğin temel kanunu da sürekli değişmekte, gelişmektedir. Bu değişiklilerin en köklü olanlarından biri 2001 yılında yapılan değişikliktir. 2 Mayıs 2001 tarihinde yapılan köklü değişiklik ile “avukatlık mesleğinin yargının asli ve vazgeçilmez kurucu unsuru” olduğu düzenlenmiştir. Yapılan değişiklik ile avukatların vekillik yaptıkları dosyalarda “delil toplama yetkisi” olduğu özellikle vurgulanmıştır. Tüm kurum ve kuruluşlar, banka ve sigorta şirketleri, noterler, meslek odaları, emniyet ve jandarma gibi kolluk makamlarının da avukatlara vazifelerinde yardımcı olmaları gerektiği yasal olarak düzenlenmiştir. Avukatlık meslek sınavı yasal olarak düzenlenmiş, diğer tüm mesleklere girişte yapılan sınavlar gibi avukatlık mesleğinde de sınav ile mesleğe giriş zorunlu hale getirilmiştir. Avukatlık mesleğinin bağımsızlığı gereği, Adalet Bakanlığının, Türkiye Barolar Birliği üzerindeki vesayet yetkisinin azaltılmasına ilişkin değişiklikler de yapılmıştır. Avukatlık disiplin hukukunda önemli değişiklikler yanında, son yıllarda tartışılan önemli hususlardan bir olan avukatın aranması hususu da avukatlık kanunu 58 maddede yeniden düzenlenmiştir. Buna göre Ağır Ceza Mahkemesinin görevine giren suçüstü hali dışında avukatların üzerine aranamayacağı; konutlarının ve ofislerinin ancak hâkim kararıyla, cumhuriyet savcısı huzurunda, baro temsilcisi olduğu halde ancak aranabileceği de düzenlenmiştir.
2001 yılında ve öncesinde yapılan tüm değişikliklerin temel amacı; bir meslek disiplini oluşturmak, meslek ahlakını oturtmak, savunmanın temsilcileri olan avukatların hukuk devletine ve adalete daha iyi katkı sunmalarına yöneliktir. Genel olarak yasada yapılan değişiklikler; mesleği, mesleğin adalet mekanizması içindeki konumunu güçlendirme, dolayısıyla hukuk devleti idealini gerçekleştirmeye yönelik olmakla birlikte; Anonim Şirketlere ve Kooperatif Şirketlerine getirilen avukat tutma zorunluluğu da temelde adalete hizmet amacı taşımaktadır. Peki en son bahsettiğimiz değişiklik; yani anonim şirketler ile kooperatif şirketlere getirilen sözleşmeli avukat ile çalışma zorunluluğu isabetli olmuş mudur? Anonim şirketler mevzuatı itibariyle son derece teknik ve geniş hukuk kuralları olan bir alandır. Bırakın ticaretle uğraşan bir tüccarın şirketler hukukundan anlaması, bu alanla direkt ilgilenmeyen bir avukatın dahi anonim şirketler hukukuna hâkim olması, sorunları çözmesi çoğu zaman mümkün olmamaktadır. Dolayısıyla olur olmaz her mesele mahkemelerin önüne gelmekte, yıllarca sürünceme de kalmaktadır. Aynı şekilde her gün batan, iflasın eşiğine gelen, dar gelirli insanların bin bir emekle oluşturdukları birikimlerinin heba olduğu kooperatif şirketler yönünden de yapılan düzenleme yerinde olmuştur. Kooperatif şirketlerde zorunlu olan hukuk danışmanı avukat, şirketin haklarını korumanın yanında, kooperatif üyeleri içinde bir güvencedir.
Belki de en önemlisi bu değişiklikler ile yargı erkinin sivil ayağını oluşturan, tüm dünyada ve Türkiye’de değişimin ve dinamizmin motoru olan avukatların güçlendirilmesi istenilmiştir. Ne dersiniz…
Bu yazıyı tam 21 yıl önce, 2001 yılında yapılan avukatlık değişikliği üzerine köşe yazısı olarak yazmıştım. Üzerinden 21 yıl geçmesine rağmen, halen çok yol almamız gerektiği kanaatindeyim.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Murat Toprak
AVUKATLIK YASASI ÜZERİNE
Avukatlık mesleğinin tarihsel kökeni M.Ö kadar gider. Her dönemde, her çağda ve her devlette insanların veya örgütlü kesimlerin haklarını ve özgürlüklerini savunan insanlar olmuştur. Bu kişilerin, meslek olarak ismi ise genel olarak avukatlıktır. Gerek eski Roma Hukukunda, gerek İslamiyetin ilk yıllarından itibaren İslam Hukukunda ve gerekse çağdaş dünyanın tüm hukuk sistemlerinde temsil görevini yapan savunmanlar olmuştur. Bunlara bazı hukuk sitemlerinde ismi vekil, bazılarında temsilci denilmiştir. Günümüz dünyasındaki tüm hukuk sistemlerinde ise bu temsil görevi, avukatlık kavramı ile ifade edilmektedir.
Eski Roma Hukukuna kadar giden dönemde savunma mesleği belli bir ücret karşılığı yapılmayan, insanlara yardımcı olmak için ücretsiz yapılan bir yardımcı olma faaliyeti olarak değerlendirilmekteydi. Avukatlığın o dönemde toplumda ekonomik ve sosyal olarak seçkin kişilerce yapılması hususu da bu durumu doğrulamaktadır. Doğu kültürlerinde de temsilciler olduğu gibi İslam Hukukunda da avukatlığın gelişimi, vekillik kurumu ile başlamıştır. Kadı huzurunda hazır olmayan/olamayan tarafların yokluğunda, yani gıyabi yargılama yapılamadığından, bu kişilerin adına vekil olarak temsil olayı söz konusu idi. Bu temsilde, eski Roma dönemindeki gibi bir meslek olarak yapılan bir temsil değildi. Toplumda ahlaki olarak saygı duyulan, itibar edilen ve ifade yetenekleri iyi olan kişilerden temsilciler seçilirdi. Bu şekilde; iyi ahlaklı, itibar edilen ve toplumda seçkin insanların yaptığı temsilcilik görevi kimlik değiştirmeye başlamıştır. Avukatlık bir ücret mukabili yapılmaya başlanınca, hatta para kazanmanın aracı bir meslek haline de gelince, bu zamana kadar kamusal görev olarak yapılan, kamu yararı olarak icra edilen bu kutsal vazife, kimlik ve etiket değiştirmekle kalmamış, en önemlisi de bu meslekte büyük bir erozyon başlamıştır.
Avukatlar savunma mesleğinin temsilcileri olarak tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yasal mevzuat çerçevesinde, meslek kural ve kurumlarına bağlı olarak faaliyet yürütmektedirler. Avukatlar, vilayetler düzeyinde Barolar, Türkiye düzeyinde Türkiye Barolar Birliği’ne bağlı olarak mesleki faaliyetlerini yürütmektedir. Şu anda avukatların kendi kuruluş kanunları 1969 yılında çıkarılan Avukat Kanunudur. Çıkarıldığı günden bu yanı avukatlık yasasında yirmiden fazla değişiklik yapılmıştır. Mesleğin gelişimi, hukuksal ve teknolojik gelişmeler ile birlikte mesleğin temel kanunu da sürekli değişmekte, gelişmektedir. Bu değişiklilerin en köklü olanlarından biri 2001 yılında yapılan değişikliktir. 2 Mayıs 2001 tarihinde yapılan köklü değişiklik ile “avukatlık mesleğinin yargının asli ve vazgeçilmez kurucu unsuru” olduğu düzenlenmiştir. Yapılan değişiklik ile avukatların vekillik yaptıkları dosyalarda “delil toplama yetkisi” olduğu özellikle vurgulanmıştır. Tüm kurum ve kuruluşlar, banka ve sigorta şirketleri, noterler, meslek odaları, emniyet ve jandarma gibi kolluk makamlarının da avukatlara vazifelerinde yardımcı olmaları gerektiği yasal olarak düzenlenmiştir. Avukatlık meslek sınavı yasal olarak düzenlenmiş, diğer tüm mesleklere girişte yapılan sınavlar gibi avukatlık mesleğinde de sınav ile mesleğe giriş zorunlu hale getirilmiştir. Avukatlık mesleğinin bağımsızlığı gereği, Adalet Bakanlığının, Türkiye Barolar Birliği üzerindeki vesayet yetkisinin azaltılmasına ilişkin değişiklikler de yapılmıştır. Avukatlık disiplin hukukunda önemli değişiklikler yanında, son yıllarda tartışılan önemli hususlardan bir olan avukatın aranması hususu da avukatlık kanunu 58 maddede yeniden düzenlenmiştir. Buna göre Ağır Ceza Mahkemesinin görevine giren suçüstü hali dışında avukatların üzerine aranamayacağı; konutlarının ve ofislerinin ancak hâkim kararıyla, cumhuriyet savcısı huzurunda, baro temsilcisi olduğu halde ancak aranabileceği de düzenlenmiştir.
2001 yılında ve öncesinde yapılan tüm değişikliklerin temel amacı; bir meslek disiplini oluşturmak, meslek ahlakını oturtmak, savunmanın temsilcileri olan avukatların hukuk devletine ve adalete daha iyi katkı sunmalarına yöneliktir. Genel olarak yasada yapılan değişiklikler; mesleği, mesleğin adalet mekanizması içindeki konumunu güçlendirme, dolayısıyla hukuk devleti idealini gerçekleştirmeye yönelik olmakla birlikte; Anonim Şirketlere ve Kooperatif Şirketlerine getirilen avukat tutma zorunluluğu da temelde adalete hizmet amacı taşımaktadır. Peki en son bahsettiğimiz değişiklik; yani anonim şirketler ile kooperatif şirketlere getirilen sözleşmeli avukat ile çalışma zorunluluğu isabetli olmuş mudur? Anonim şirketler mevzuatı itibariyle son derece teknik ve geniş hukuk kuralları olan bir alandır. Bırakın ticaretle uğraşan bir tüccarın şirketler hukukundan anlaması, bu alanla direkt ilgilenmeyen bir avukatın dahi anonim şirketler hukukuna hâkim olması, sorunları çözmesi çoğu zaman mümkün olmamaktadır. Dolayısıyla olur olmaz her mesele mahkemelerin önüne gelmekte, yıllarca sürünceme de kalmaktadır. Aynı şekilde her gün batan, iflasın eşiğine gelen, dar gelirli insanların bin bir emekle oluşturdukları birikimlerinin heba olduğu kooperatif şirketler yönünden de yapılan düzenleme yerinde olmuştur. Kooperatif şirketlerde zorunlu olan hukuk danışmanı avukat, şirketin haklarını korumanın yanında, kooperatif üyeleri içinde bir güvencedir.
Belki de en önemlisi bu değişiklikler ile yargı erkinin sivil ayağını oluşturan, tüm dünyada ve Türkiye’de değişimin ve dinamizmin motoru olan avukatların güçlendirilmesi istenilmiştir. Ne dersiniz…
Bu yazıyı tam 21 yıl önce, 2001 yılında yapılan avukatlık değişikliği üzerine köşe yazısı olarak yazmıştım. Üzerinden 21 yıl geçmesine rağmen, halen çok yol almamız gerektiği kanaatindeyim.