olay reklam sol
ufuklar koleji sol
Şanlıurfa
22 Ekim, 2024, Salı
  • DOLAR
    34.07
  • EURO
    37.74
  • ALTIN
    2733.2
  • BIST
    9833.22
  • BTC
    57623.74$
Ufuklar

“Şanliurfa fotoğrafçılığın başkentidir”

“Şanliurfa fotoğrafçılığın  başkentidir”
ŞUFSAD Başkanı Ergün Karadağ, “Bütün kültürleri içinde barındıran ve bu kültürlerin birleştiği bir odak noktasıdır Urfa. Bu yüzden hem tarımı, hem kültürü, hem sosyo ekonomik yapısının araştırılması ve tanıtılması gerekiyor. Bana göre inancın, yaşamın, kültürün, sanatın, fotoğrafçılığın başkentidir Urfa” dedi.

Aziz Budak/Şanlıurfa OLAY

 Gazetemizden Aziz Budak ve Mehmet Sadık Alican, (ŞUFSAD) Şanlıurfa Fotoğraf Sanatı Dernek Başkanı Ergün Karadağ, Fotoğraf sanatçısı İbrahim Halil Turan ve Tiyatrocu Ali Şekeroğlu ile Gümrük Hanında

 ‘Topal Sinek’ Filmi ve Urfa üzerine söyleşi yaptı.

İşte o söyleşi;

 Hocam sizi tanıya bilir miyiz?

Öncelikle merhaba ben Ergün Karadağ 1970 Bitlis Hizan doğumluyum, Pratisyen hekimim 3 yıldır, Şanlıurfa'da özel bir hastanede acil hekimi olarak çalışıyorum.

Fotoğrafa 1993 yılında BARIŞ URHAN diye bir arkadaşımın Gürcistan'dan getirdiği ZENİT marka bir fotoğraf makinesini denemek istediğimi söylediğimde, onun o paylaşımı o anki  gönlünün genişliği benim bu hikayemin  başlangıcı oldu. Üniversitede fotoğraf kursuna gittim. Mezun olduktan sonra 2000 yılındaki Pakistan depreminde gönüllü olarak gittiğim, Pakistan'da yaklaşık 2 ay gibi bir süreyle kaldım. Çalışma saatlerimizin dışında artta kalan zamanlarda dijital fotoğraf makinemle orada biraz daha yol aldım. Daha sonra bu sevda projeler ve programlarla devam etti. Kütahya'nın Gediz ilçesinde Aile Hekimliği yaparken Şanlıurfa'ya tayinim çıktı. Şanlıurfa'nın bu güzelliğini görmek bu coğrafyayı tanımak çok keyifli dolu, dolu bir yer fotoğraf sevgim sayesinde tanıdığım can dostlarımla da çok keyifliyim.

 -Gecen gün 'TOPAL SİNEK' gösterimimdeki konuşmanızda "Şanlıurfa'nın fotoğraf başkenti olduğunu söylediniz, bunu biraz açabilir misiniz?

Urfa Mezopotamya'nın Fırat'ın tarihler boyu Ortadoğu'nun bütün kültürel yapılarını üstüne almış, gerek sosyal, kültür, mimari, bütün unsurları yanında taşıyan bir çok medeniyetin kalıntılarıyla harmanlanmış fakat kendi kültürünü her açıdan bırakmamış, muhafaza edebilmiş kendi yaşantısında olan özgür bir şehir. İlk dönemin bir çok kültürlerine burada rastlıyorsunuz...İlk çağ kalıntıları, İnançlar merkezi,Ezidiler,Süryaniler,Ermeniler,Roma,Bizans,Selçuklu,Osmanlı ve şu an aklımıza gelmeyen bir çok medeniyetin gelip geçtiği ve bir şeyler bıraktığı Urfa gerek tarihi dokusuyla,İnancıyla,kendine özgü gelenek görenek ve kültürüyle Anadolu'da batı'da,dünyada görebileceğimiz kendine özgü renkleriyle bir yer...

Bu coğrafya da ki insanlar masum insanlar, güzel insanlar, yaşam mücadelesi veren insanlar dolayısıyla kıyafetlerdeki renklilik, kültürdeki zenginlik, her sokak arasındaki yapı.. Dövmelerden başlayıp, Güvercin sevdasından tutun şehrin ve evlerin mimari yapısına tesbih sevdasından tutun, taziyelerde ki doğumlardaki düğünlerdeki cenazelerdeki kültürel birliğe.. Anadolu'nun hiçbir yerinde böyle bir toplumsal kültür zenginliği yoktur. Yöresel yaşamın hala kaybedilmemiş her alana yansımış, etik değerleri var. Dünyanın hiç bir yerinde bu kadar zengin ve renkli kültür yok. Dolayısıyla da çevreye gidip baktığımızda, Mardin evet çok güzel bir şehir. Fakat Mardin reklam olarak  dünyanın sayılı şehirlerinden daha ön plana çıkarılmış bir şehir. Ama fotoğraf çekmek fotoğraf üretmek istiyorsanız, en güzel yer Urfa. Urfa'nın da sadece bazı yerleri tanıtılmış, bunun yerel kültürleri var örneğin mağaralardaki sıra gezmeleri, arkadaşlar arasında oda geleneği, her aşamasıyla Urfa toplumunun mahalle, mahalle sokak, sokak farklılıklar içeren yaşam biçimi ama hiç birinin diğerini yadsımadığı herkesin birbirine saygı gösterdiği, din, dil, ırk mezhep ayrıştırması yapılmadığı, mesela Kısas köyü en büyük örnektir. Bu zenginlikler ön plana çıkarılamamış. Bakın bir tesbih kültürü deyip geçilmemesi lazım, ben Urfa'ya gelmeden önce tesbihin bir kültür olduğunu bilmiyordum, güvercin beslemenin bir kültür olduğunu bilmiyordum veya bu kadar detaylarının olduğunun farkında değildim. Beş liradan 30 bin liraya kadar tesbih çeşitleri var! Beş liradan 40 bin liraya kadar güvercin var, dünyanın başka hiç bir yerinde çatılarda (damlar da) bu kadar güvercin göremezsiniz. Güvercin mezat'ının farklılığını gözetemezsiniz, mezatın kendine özgü zengin dilinin olduğunu, Urfa'yı bilmezseniz başka yerden öğrenemezsiniz. Mesela bu iki örnek üstüne kendi mecrasında çok geniş bir hukuk oluşmuş, bir başkasının tesbihini izinsiz bir şekilde elinden veya önünden almak, o kişiye hakaret sayılır gibi..Anlaşmalı olduğunuz birinin güvercinini tutamazsınız. Bir başkasına sattığınız güvercin tekrar size döndüğünde vermezseniz ayıplanırsınız gibi..Mezat saygılıdır her şeyin kendi mecrasında etik değeri vardır. Hiç bir yerde tırnaklı ekmek bulamazsın, lavaşın (açık ekmek) bu kadar lezzetli olduğu bir yer bulamazsın, etin , ciğerin, kebabın en güzelini Urfa'da bulursun. Fransa'da, Amerika'da, İtalya'da yediğin en güzel en lezzetli et, Urfa etinin yanında lezzet sayılmaz, çünkü dünyanın sayılı  Türkiye’nin en iyi gurmesi Vedat Milor Haşimiye’de gelip ciğer yiyor! Yemek kültürü başlı başına apayrı bir dünya.

Sonra çıkıyorsunuz dünyanın en büyük en uzun su tünelleriyle bağlı bir barajın kenarındasınız. Uçsuz bucaksız pamuk tarlaları, bir dönem pamuk kültürü, yaşayanlar, yani köy dedikleri on'ar, on beşer haneli evlerin bulunduğu her on kilometrede bir ayrı yaşam serüveni. Dolayısıyla bütün kültürleri içinde barındıran ve bu kültürlerin birleştiği bir odak noktası Urfa. Bu yüzden hem tarımı, hem kültürü, hem sosyo ekonomik yapısının araştırılması ve tanıtılması gerekiyor. Bana göre inancın, yaşamın, kültürün, sanatın, fotoğrafçılığın başkentidir Urfa.

 Bu zengin kültürün muhafaza edilmiş olmasında ticari düşünmememiz olabilirmi?

Olabilir fakat bu kültürün giderek yok olduğunu müşahade ediyoruz. Yani tamam, olay değişyor, kabul etsek de etmesek'te  dünya giderek globalleşiyor, örneğin Urfa'da ki İnsan İstanbul'a gittiğinde takım elbisesini giymesini de biliyor Urfa'ya gelip köyüne döndüğünde yine günlük kıyafetini yerel kıyafetini Şalvarını da giymesini de biliyor. Bu, kültürleri çok iyi bir şekilde balans olarak kurabilme, koskoca Hakim olsun, Doktor olsun, Öğretmen olsun dışarıdan gelen herkes bu kültürle ortak yaşamasını kolayca öğrenebiliyor. Urfa'da şöyle bir kültür de çok iyi görülebiliyor kimse aslında yalnız bırakılmıyor, doğumda, sünnette, düğünde, cenazede hiç bir yerde yalnız kalmıyorsunuz. Ama şu da var yaşlıların bu kültürleri devam ettirmesi yanı sıra, gelen nesil biraz daha globalleştiği için bazı değerler ister istemez maalesef kaybolmaya yüz tutmuş..

 Bu noktada ŞUFSAD nedir, bütün bu anlattıklarınızın ve Urfa'nın neresinde ?

ŞUFSAD, aslında eski bir derneğin yeniden kendinden oluşumu, ŞUFSAD’ın tam olarak açılımı, Şanlıurfa Fotoğraf Sanatı Derneği. Bir derneğin bazı vizyonları ve misyonları olmak zorunda. Ekmek yediğiniz yer sizin anlatmak ve savunmak zorunda olduğunuz yerdir. Bizim yer sorunumuzdan dolayı değil, yeni yerimize geçsek  bile, Gümrük hanındaki bu yerimizi asla bırakmayacağız. Şufsad'ın şöyle bir misyonu var, biz tabi ki çalışmalarımızda Urfa'nın az önce kısmen sayabildiğimiz zenginliklerinin ve yok olmaya yüz tutan değerlerinin yanında olmak durumundayız.

Urfa Fikret Otyam’la Harran evlerinin çalışılması ve İbrahim Demirel'in Kısas'ı çalışmasından sonra Türkiye deki büyük fotoğrafçılar bu kültürü, çalışmalarıyla bir yerlere geldiler.Fotoğrafçılıkta, Fikret Otyam'ı Fikret Otyam yapan Harran’dır. İbrahim Demirel'i İbrahim Demirel yapan Kısastır dolayısıyla Urfa'dır. Biz son dönem fotoğrafçıları sadece bu kültürün içinde kalan yansıyan  yüzleri çekmekle kalıyoruz fakat bu kültürün yansıyamayan kısmının dışında kalıyoruz.

 İsmi anılmışken Urfa'ya gönül bağı olan Fikret Otyam'ın sadece fotoğrafla ilgili değil Urfa müziğine ve Urfa kültürüne de katkıları olmuştur,İbrahim Demirel'in de öyle Yaşar Kemal,in de öyle..Tam da yeri gelmişken bu değerli insanların Bakışlarını neden bu güne taşıyamadık veya nasıl taşıyabiliriz ?

Burada ki olay şu siz bu kültürün içinde olursanız bakma körlüğü denen bir şey var, siz zaten buradasınız, buradaki kültürü yaşıyorsunuz size yabancı gelmiyor dışarıdan farklı bakmıyorsunuz, dışarıdan bakan bunu sizden daha net görebilir, merak eder irdeler. Zaten en büyük olayımız bakma körlüğüyle kendimizi göremememiz .Birde bunu anlatabilecek yetenekte olmanız gerekiyor, mutlaka bu yeteneğe sahip insanlar o dönemlerde de Urfa da vardı ama  imkanlarının olması gerekiyordu, o dönemde ülke yeni bir yönetime geçmişti geçmişle eski ve yeni arasında bir çok taş yerine oturmamıştı, iletişim ve teknolojik imkanlar kısıtlıydı, ülke sürekli zor günler yaşıyordu, ama şimdi Urfa sahipleniyor fakat sahipleniş şekli de farklı. Aslında Urfa çok zor bir şehir, değer yargıları var çok katı kuralları da var  ve Urfa tüketilmiş bir toplum sağı solu her yeri tarihi hanlarla, hamamlarla, şimdi konuk evi denilen bir çok hayatlı nahit taştan yapılmış saray yavrusu evleri olan fakat var olan kadar da yok edilmiş bir tarih hazinesi, siz gidin Kotor'a Dobrovni ye Floransa ya veya Kuzey İtalya ya gidin  bu yapıların yüzde onu etmeyecek yerlere öyle korunaklar yapılmış ki, ben gidip gördüğümde hayranlıkla baktım ama kendi değerlerimiz adına çok üzüldüm. Gidiyorsunuz Romeo ve Julyet'in evine adamlar öyle bir korumuş ki hiç bir şeye elinizi süremiyorsunuz, Gümrük hanından küçük bir yer adeta  dünyanın turisti oraya akıyor çünkü tanıtımları, reklamları, bakımları korumaları had safhada. En basitinden içinde bulunduğumuz mekan Gümrük Hanı bu şekilde olamaması lazım, adam Fransa'dan geliyor buranın fotoğrafını çekmeye dış kapıdan çekip geri gidiyor, motorsikleti kola yazısı bakımsızlığı.. Buraların bu şehir ve bu ülke için yapılanması lazım. Biz şu an da var olan kültürü tüketiyoruz. Yarın çocuklarımıza bırakacağımız bir şey kalmayacak.

 Bakma körlüğünü ve var olan değerlerin kıymetini bilmemeyi konuşurken yanımızda bulunan ve güzel bir projeye imza atan Urfa'nın iki değeri İbrahim Halil Turan ve Ali Şekeroğlu'nun hazırlayıp sunduğu TOPAL SİNEĞİ konuşalım, nasıl ortaya çıktı bu proje ?

Soyolojik olarak çalışma  guruplarında şöyle bir hata var, mesela bir dernek diyelim ki A derneği, A derneğinin başkanının pozisyonu o şehrin protokolü statüsünde oluyor ve o başkanın onlarla yürüyüşü sanki bir iş yapıyormuş gibi görülüyor ama öyle değil. Bu işler koordinasyon işidir.Şair ne demiş,

"Ben ölenlere acımam

 Ölenlerin içerisinde ortaya çıkmamış sevdalara acırım"

Biz dedik ki evet heyecanlarımız var, her kesin de yetenekleri var. Bakma körlüğünde ben burada sevgili İbrahim ve Ali ye çok teşekkür ediyorum, toplantımızda dedik ki eylem planımız şu, kısa metrajlı bir belgeselin yapılmasını istiyoruz bu konuyu da ben İbrahim'e görev veriyorum, dedim İbrahim e konu çok zor bir konu, konuyu bulabilecek misin acaba..Konu nedir? dedi. Çok yakın arkadaş olduklarını bildiğim için dedim senin yanında ama göremediğin aklına gelmeyen bir konu, slaytta sevgili alinin gözü kapalı fotoğrafını göstererek sen bize bir tiyatrocunun hayatını kısa film halinde belgeselleştireceksin dedim, yani olay şu çok büyük yetenekler olan İbrahim ve Ali birbirlerinin farkında değiller, işte bu bakma körlüğü dediğimiz olay. Neden Ali'nin hayatını çalışmayalım ve bu çalışmayı Aliyi çok iyi tanıyan İbrahim yapmasın. Ama ne oldu Sevgili İbrahim bizim bir tek kelimemizle verdiğimiz görevi o kadar ciddiye aldılar ki ve o kadar güzel o kadar heyecanla çalıştılar ki Aliyle birlikte Urfa da çok güzel bir ilke imza attılar. Her iki kardeşime de çok teşekkür ediyorum. Geçen konuşmamızda da söyledik belki teknik olarak çok yetersizdir, bu kadar kısıtlı imkanlarla yaptıkları bu yapıt belki de yıllar sonra yapacakları ödüllü filmlerden daha kıymetli olacaktır maziye dönüp baktıklarında. Bir çok insana kimse getirip bir piyano bir keman vermemiş belki hepimiz çok iyi müzik virtüözleri olabilirdik yani insanlara fırsat verildiğinde neler yapılabileceğinin kanıtı TOPAL SİNEKTİR tıpkı Nemrut'u yendiği gibi.. Derneklerde ki yetkin kişilerin yöneticilerin ve genel anlamda idarecilerin yönlendirici ve yetenekleri ortaya çıkarıcı imkan tanıması fırsat vermesi lazım ki, değerler yitip gitmesin insanlar körelmesin.bu sinema olur fotoğraf olur, yazı, şiir vesaire mutlaka insanların yetenekleri vardır.

 Aslında bir Urfalı olarak ben bu projenizi Urfa'da ki bir çok sivil toplum örgütüne yol açıcı ön ayak olabilecek bir proje olarak görüyorum belki de bu porjeniz Urfa ya bir çok değer kazandıracaktır..Bu minval üzere siz Şufsad dernek başkanı olarak TOPAL SİNEK projesinden istediğinizi alabildiniz mi?

Benim düşündüğümle, ortaya çıkan çok farklıydı ben daha basit bir kaç kare fotoğrafla hazırlanmış fotoğrafik dört beş dakikalık bir slayt düşünüyordum. Ama gördük ki insanın bilgiye erişmesi, tekniği bilen kişi ile çalışması heyecanını ve enerjisini yaptığı işe katması, yapılabileceğine kendini inandırması ortaya böyle başarılı bir proje çıkardı. Dün arkadaşımın biri, bir yazışmamızda bana sen herkese bir şeyler yapmaya çalışıyorsun Ergün Karadağ'a ne yaptın?dedi. Şimdi düşünüyorum aslında bu filmi kendimiz için yapmışız çünkü yapılan işten çok keyif aldım. Bu filmin başarısıyla kendimi ödüllendirmiş oluyorum.

 

Sevgili İbrahim Halil Turan öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

28,03,1976 batı Almanya doğumluyum babam Almanya da çalışan bir işçiydi 1984 yılında Şanlıurfa’ya kesin dönüş yapan ailem ile birlikte o tarihten itibaren Urfa’da yaşamaya devam ettim. ilk okulu Şair Nabi orta okulu da merkez okulunda okudum. Çeşitli mesleklerde çalışarak küçük yaşta iş hayatına atıldım halen özel bir şirketin finans departmanında sorumlu olarak çalışmaktayım evli ve iki çocuk babasıyım. Fotoğrafçılığa kısa bir süre gazetecilik yaptığım doksanlı yıllarda başladım daha önceleri de fotoğraf makinem vardı ve aile fotoğrafları çekerdim.

  Bu görev size verildiğinde neler hissettiniz ?

İlk önce şöyle söyleyeyim projeyle ilgili hiç bir şeyden benim de Ali abinin de  haberi yoktu, biz toplantıdayken sinevizyon da benim de ismimin olduğu bir yazı sonra Ali abi'nin gözü bantlı, başında fesli bir fotoğrafı ikimizde şaşırdık baktık bir şeyler oluyor ama ne oluyor anlayamadık. Sağ olsun başkanımız projeyi anlatmaya başladı o esnada ben de tarifsiz bir heyecan ve şaşkınlık, biraz toparlandıktan sonra ben o andan itibaren filmi kafamda kurmaya başladım. Ama o gece orada ne oldu nasıl oldu çok ta bir şey anlayamadım açıkçası. Oradan çıktıktan sonra ben kafamda kurmaya başladıklarımı Ali abiyle konuşmaya başladım, işte adı ne olur, nasıl olur, nasıl çekilir, Ali abinin kolunu çeke çeke anlatıyorum Ali abi bu adama ne oldu diye bana bakıp duruyordu, tarifsiz bir heyecanla bu projeyi kafamda canlandırmaya başladım.

 Korkunuz neydi, bu kadar heyecanlanmanızın sebebi neydi ?

Beklentilerin çok yüksek olduğunu biliyordum ama çokta profesyonel bir iş yapamam dedim kendi kendime. Kameraya fotoğrafa yabancı değilim çünkü düğün salonlarında çekim yaparak başladım bu işlere, yaklaşık yirmi yıllık bir kamera ve fotoğraf mazim var; Ama bu anlamda bir projem olmamıştı. Ben doğduğum zaman babam bir fotoğraf makinesi almış sekiz yaşındayken bana vermişti o günden bu yana fotoğrafla ilgili bir şeyler yapmaya çalışıyorum.

 

Peki projeyle ilgili çalışmalara nasıl başladınız ?

Toplantıdan çıktık eve gittim elime defteri kalemi aldım zaten Ali abiyi iyi tanıdığım için hikaye kafamda hazırdı, yazmaya başladım. Bu sahne burada çekilecek burası böyle olacak Ali abiylede konuştuktan sonra çekimlere başladık. ”Biz bu filmi iki buçuk saatte çektik.”

 Toplam ne kadar sürede bu senaryo yazımı ve çekimi gerçekleşti ?

Özel bir senaryo yazmadım oturduğum yerde kendi kendime Ali abe bu adamı görür oradan kalkar falan yere geçeriz diye Ali abiyle müşavere ederek yaptık. Sonra çekimlere başladık, iki buçuk saatte bitirdik çekimleri. Bazı çekimlerimiz aktarım yaparken silindi tekrar çekim yapamadık, Ali abi bir dizi çekimi için sakallarını kesmek zorunda kaldı tekrar sakal uzatmasını bekledik, ben bir sebeple şehir dışına çıkmak zorunda kaldım. Önceki çekimlerimizden bir ay sonra son sahneleri çekmek zorunda kaldık, normal bir çekim yaptık ama sonra dedik birde tersten bakalım bir sosyal mesaj içermesi gerektiğine karar verdik, Ali abinin filmin içinde kullandığı bir cümle esas meseleydi " Sevdiklerinize zaman ayırın yoksa zaman sizi sevdiklerinizden ayırır" diye.

 Ben bir izleyici olarak filmi izlediğimde bir mesaj kaygısı görmedim ama mesajı çok net aldım..

Özellikle sevdiklerimizi kaybettikten sonra değil de, hayatta iken değer verilmesi gerektiğini vurgulamak istedik. Çok şükür benim babam hayatta, Allah uzun ömürler nasip eylesin ama Ali abinin babasının Rahmetli olduğunu ve Ali Abi nin baba özlemini çok iyi bildiğimden. Senaryoyu böyle hazırladık. Filmi izleyen birçok kişi bu yüzden ters köşe oldu.

Ben biriyle tanışırken şöyle söylerim “ ben bu köyün delisiyim” çünkü her şeyi sevmem gerektiğini biliyorum, bu yüzden ben sevdiğimin delisiyim, bir şeyi seversek onu kıymetlendirmiş oluruz. Her şeyin başı sevgidir. Bisikleti süren bir çocuk düşünün herkes iki elle bisiklet sürer, bakın karşı duvardaki fotoğrafta var o çocuk gibi iki elimi bırakarak ayağımı bırakarak bisiklet sürmek benim için daha idealdi, olay bu.

 

Bu projeyi yaptıktan sonra, geçmişte yapabilirmişim ama yapmamışım fakat ileride daha farklı projeler yapabilirim diyor musunuz ve projeleriniz var mı ?

Dediğim gibi mesleki bir durumda da var, söz konusu 15-20 sene evvel de kamerayla düğün çekerdim kameraya yabancı olmayışım zaten beni bu tür proje düşüncelerine sevk ediyordu, fakat bu projeyi yaptıktan sonra bir sonrakini yapma hevesim arttı. Hani bir sergi açarsın sonra bir sonra açacağın sergi için hazırlıklara başlarsın işte bende bu projede çalışırken bir sonrası için kafamda bir şeyler oluşturdum, Bir ayetten yola çıkarak kısa filimden biraz uzun, uzun filimden biraz kısa içinde dört hikaye barındıran  bir senaryom hazır şu an.

Ali abiyle de paylaştım bazı teknik konuları da birlikte geliştirdik İnşallah o projeye bir süre sonra derneğimizin ismi ile ve dostlarımızın katkısı ve desteğiyle başlayacağız, zaten yanımızda kimse olmazsa yaptığımız iş bu kadar kıymetli olmaz.

 

Yani Urfalı sanat severler olarak sizlerden farklı çalışmalar bekleyelim mi ?

İnşallah bundan sonra Derneğimizin katkılarıyla, dostlarımızın destekleriyle iyi ve güzel çalışmalara emek sarf edeceğiz. Çok şükür derneğimiz yeniden yapılandı, kafalarımızı yeniledik, hedeflerimizi belirledik, İnşallah bundan sonra hep beraber çok iyi şeyleri bu memlekete kazandırırız.

 

 

Şimdi sözü Ali Şekeroğlu'na bırakalım.

Biz sizi tanıyoruz ama, birde okuyucularımız içi kendinizi tanıtabilir misiniz?

1972 yılının ekim ayında Şanlıurfa da doğmuşum çok uzun yıllar baba mesleği olan matbaacılık mesleğini yaptım.1992 yılında Erzurum ve Bayburt ta askerlik görevini tamamladım.1998 yılında evlendim iki çocuğum var. Uzun yıllar çeşitli yerel radyo ve televizyonlarda program yapımcılığı ve sunuculuğu yaptım. Sinema ve tiyatro oyunculuğuna 2003 yılında başladım. Halen Şanlıurfa Belediyesi Şehir Tiyatrosu'nda oyuncu olarak devam ediyorum. Oynadığım oyunlar ve rol aldığım filimlerden dizilerden bir kısmı;

KEŞANLI ALİ DESTANI

KURBAN

GÖZLERİMİ KAPARIM VAZİFEMİ YAPARIM

TAZİYE

KOMŞU KÖYÜN DELİSİ

DUVARLARIN ÖTESİ

İÇLERİNDEN HANGİSİ

ALADAĞLI MİHO

SARIPINAR 1914

7 KOCALI HÜRMÜZ

ALO BİZ KOMŞUMUZU ÖLDÜRDÜK

72.KOĞUŞ

DELİ BAYRAM

BEKÇİ MURTAZA ‘ DIR

Bunun yanı sıra irili ufaklı onlarca Sinema ve Televizyon dizisinde rol aldım. ;

GURBET KADINI

 AŞK BİR HAYAL

 TEK TÜRKİYE

 SAKARYA FIRAT

 ŞEFKATTEPE

 KARAGÜL

 KELEBEK

 YARALI YÜREK

 112 ACİL 

 SON

 ARKA SOKAKLAR

 

Bu kadar zamandır izlediğim Ali Şekeroğlu bu projede çok farklıydı neden ?

Nerden başlayacağımı bilmiyorum ama projenin, senaryonun, çekimlerin nasıl olduğunu hem başkanımız hem de İbrahim anlattı, beni bu projede İbrahim en zayıf yerimden yakaladı. Her çocuğun olduğu gibi benim de kahramanım babamdı. Halen de benim için öyledir. Ben 11 yaşındayken babam vefat etti. Vefat ettiği gün sabah evden çıktı bir Cumartesi günüydü, akşam dönmedi. Çocukluğumdan beri hep şu psikozla yaşadım, bir gün kapı çalacak ve babam içeri girecek ve ben onun o nasırlı ellerini öpüp onun baba şefkatini başımı okşarken hissedeceğim. Arkadaşlarım her zaman şunu diyor, senin içinde bir çocuk saklı, bende evet diyorum o çocuk ben de var ve ben o çocuğu 44 yaşında olmama rağmen asla içimde öldürmeyeceğim. Benimle büyüyecek ve hep benimle kalacak.

 

Bu güne kadar Ali Şekeroğlu bir çok sinema filimde, dizilerde, tiyatro oyunlarında oynamasına rağmen bu projenin anlamı daha farklıydı  diyebilir mi?

Sinema sektöründe büyük oyuncu dediğimiz sanatçıların çoğu böyle ufak rollerle çok fazla ilgilenmezler aslında, ya burun kıvırırlar ya başka işlerinin olduğunu söylerler yani küçük projelerle çok ilgilenmezler. Fakat ben yaklaşık on beş yıllık oyunculuk hayatımda buna benzer bir çok projede yer aldım. Ama İbrahim'in çektiği bu proje benim için on beş yıllık bütün çalışmalarımdan daha önemli ve daha anlamlıydı. Amatör olabilir teknik olarak bir çok hata içerebilir fakat en profesyonel oyunculukla oynadım diyebilirim, çünkü kendimi anlatıyordum, kendimi yaşıyordum. Yani oyunculuk gereği bir başkasının kostümünü giyip başkası olmadım tamamıyla baştan sona bendim. Sinemada, oyunculukta kamera karşısında öyle bir şey vardır, hangi kostümü giyiyorsan o kişi olmak zorundasın. Bu projede öyle bir şey yapmama gerek kalmadı, babamın kabri başında istesem de rol yapamazdım gerçekten ağlıyordum, filmi izlerken ağlıyordum çünkü kendi hikâyemi kendime anlatıyordum, zaten otuz küsur senedir kendimle baş başa kalışlarımda yaptığım şeydi izlediğim.

Ne kadar amatör de olsa benim açımdan oldukça başarılıydı, insanın kendini izlemesi çok farklı bir duygudur hele böyle kendi hikâyemle olunca anlatılamayacak bir şey. Bir ara filmi izlerken oğluma baktım o da ağlıyordu.

 

Filmi izledikten sonra o gece neler düşündünüz ?

Bana göre çok iyi bir işti İbrahim çok büyük bir cesaret örneği gösterdi, ben ona inandım.

Bana çok farklı bir duygu yaşattı, emeği geçen herkese sonsuz teşekkür ediyorum. Filmi izlediğimiz gece İbrahim ile eve dönerken iki de bir kolumu sıkıyordu eve gelene kadar anlattı bana,  filim başarılı bir şekilde o kadar kişi önünde sergilenmesine rağmen onda ki o heyecanı görebiliyordum ama o farkında bile değildi.

 

Filim insanların birazda kendileriyle yüzleşmesini sağladı diyebilirmiyiz ?

Aslında biz bu yola çıkarken kimsenin canını yakalım, kimseyi ağlatalım kaygısıyla yola çıkmadık fakat olay kendi mecrasında zaten hüzün barındırıyordu ve filmin başında kimse bu kadar ters köşe beklemiyordu. İbrahim fotoğraf konusunda usta bir isim ben fotoğrafçılık adına ne öğrendiysem ondan öğrendim. Gençlik yıllarımda da bir makinem vardı kendimce fotoğraf çektiğimi sanıyordum ama İbrahim den bu işi öğrendikten sonra öyle olmadığını gördüm, emeklerini ve hakkını inkar edemem bu işte de sinemayla ilgili bir çok tekniğe sahibim ama İbrahim ile çalıştıktan sonra onun fotoğrafçılıkla ilgili bir çok katkısını bu filimde de gördüm. Hani az önce bakıp ta görmediklerimizle ilgili konuşuyorduk ya işte bura da fotoğrafçı nın ne demek olduğunu kendimce şöyle özetleyebilirim, fotoğrafçı bakmakla görmek arasındaki uçurumun farkında olan kimsedir. Fotoğrafta bakıp ta gördüklerini donduruyorsun.

Son söz olarak şöyle diyeyim İbrahim dedi ya ben bu köyün delisiyim, bende bu köyün TOPAL SİNEĞİYİM.

Ergün Karadağ: Bu yol Urfa için uzun soluklu bir yol umarız bundan sonra Urfa için hep beraber güzel şeyler yapacağız.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ysd yatay

Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!


  • 0
    SEVDİM
  • 0
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN

Facebook Yorum

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Başka haber bulunmuyor!