Abdulkadir Badıllı'nın ölümünde...

Haber: Mehmet Kaması

Said’i Nursi’nin talebelerinin 6 ay içerisinde kalp krizi geçirerek hayatlarını kaybetmesi üzerine Nursi’nin Urfalı talebesi Abdulkadir Badıllı’nın oğlu Sait Badıllı ve Doktoru Doç. Dr. Hasan Kazlı bir basın tıoplantısı düzenleyerek ölümler hakkındaki FETÖ şüphelerini dile getirdi. Düzenlenen basın toplantısına Abdulkadir Badıllı’nın akkrabası olan Karaköprü Belediye Başkanı Metin Baydilli de katıldı.

‘Badıllı’nın ölümünde FETÖ parmağı var’

Abdulkadir Badıllı’nın ölümünün şüpheli olduğunu dile getiren oğlu Sait Badıllı ve Doktoru Doç. Dr. Hasan Kazlı, Said’i Nursi’nin sağ kalan talebelerinin 6 ay içerisinde hepsinin vefat etmesinin şüpheli bir durum olduğunu belirterek FETÖ’yü işaret etti. Badıllı’nın bağırsak hastalığından dolayı ameliyat olduğunu söyleyen Dr. Hasan Kazlı, ameliyattan sonra durumunun iyi olduğunu ancak Ankara’ya sevk edildikten sonra karnında ağır bir iltihaplanma olduğunu ve bunun da şüpheli bir durum olduğunu iddia etti.

‘Kafamızdaki soru işaretlerini paylaşmak istedik’

Basın toplantısında ilk olarak konuşan Karaköprü Belediye Başkanı Metin Baydilli, “Bu konu hakkında birçok kez sorulara maruz kaldık ve bu sorularla birlikte ailesine de herhangi bir inceleme-araştırma yapılıp yapılmadığı konusunda benim şahsım dahil birçok seveni oğluna ve hocasına sorular yöneltmiştir. Şu ana kadar kamuoyuna bu konuda kendi şahısları bir açıklamada bulunmuş değiller. Biz de bu sebepten dolayı gerek onu sevenler gerekse de kamuoyunu bilgilendirmek amaçlı kafamızda olan soru işaretlerini siz değerli basın mensubu arkadaşlarla birlikte kamuoyuna paylaşacağız.” dedi.

‘Amcamız değerli bir alimdi’

“Abdulkadir Badıllı amcamız gerek Şanlıurfa için gerekse Karaköprü için manevi değeri olan kanaat önderi olan Alim bir kişiydi.” Diyen Metin Baydilli,  “Bu sebepten dolayı onun vefatı kafamızda bazı soru işaretlerine neden olmuş; bunun hakkında gerekli olan en net açıklamayı oğlu Sait Badıllı yapacaktır. Ve yine doktoru olan Doçent Doktor Hasan Kaslı onun da bu konuda beyanatları olacaktır.” İfadelerine yer verdi.

‘26 Aralık 2014’de babam vefat etti’

Ardından konuşan oğlu Sait Badıllı, “12 Kasım 2014’te babamda bir rahatsızlık meydana geldi. Hastaneye kaldırdık; hastanede bağırsak yapışmasından dolayı ameliyata alındı. Ameliyattan sonra yoğun bakımda kaldı. Daha sonra Ankara’da daha iyi tedavi olur diye Ankara’ya götürdük. Orada da 40 günlük bir tedavi süreci başladı. Hasan hoca da onun doktorudur onun sürekli tetiklerine bakar. 26 Aralık 2014’de babam vefat etti.” diye konuştu.

Cemaat yazarı twit attı

“Bugün Gazetesi’nin yazarı Tuncay Opçin direkt twitler atarak Abdulkadir Badıllı öldü. Bu ölüm geriye kalan 5 abiye de vesile olur” diye bit twit attı.” diyen Sait Badıllı, “Hemen ardından bu twitin sonrasında 03.08.2015’de Salih Özcan Ağabey vefat etti. Sait Özdemir Ağabey 26.02.2016, Mehmet Kırkıncı Hoca 25.02.2016, Ahmet Aytürk Ağabey 01.02.2016’da vefat etmeleri yani önceden bu twitin atması ve daha sonra ağa Ağabeylerin vefat etmesi kafamızda ciddi şüpheler uyandırdı.              “ şeklinde konuştu.

Yurt dışına kaçtı

Bütün bunları yazan yazarın FETÖ’den yurt dışına kaçtığını söyleyen Sait Badıllı, “Daha sonra twitleri Abdulkadir Badıllı ölmüş, toprağı bol olsun Allah dinince dinlendirsin diye attığı twiti, bunlar gayrimüslimler için kullanan sözlerdir. Bunu yazan yazar şu an kendisi aranıyor. Yurt dışına kaçmış. Bu twiti atması bizde çok ciddi anlamda şüpheler uyandırdı. “ diyerek söz konusu8 yazarın babasının ölümüne yönelik attığı imalı twitlere dikkat çekti.

FETÖ’cülerin babasına neden düşman olduğunu açıklayan Sait Badıllı, şu ifadelere yer verdi;

“Peki bunlar neden böyle düşman oldu? onu açıklayayım sizlere: Risale-i Nurları sadeleştirme adı altında yaptıkları tahrifat, orada gerekli reddiyeleri babam ve ağabeyleri yazdı. FETÖ buna aldırış etmeden buna devam etti. Daha sonra dershane olayı. Devletimizin dershaneleri kapatmaya yönelik projesi oldu. FETÖ tekrar bu işe karşı durdu. Babam o zaman bir beyanda bulundu, ‘değirmenin suyu kesildiği için tepki veriyorlar’ diye. Ve beddua seansı bu çok meşhur olan FETÖ’nün bedduasıdır.

17-25 Aralık operasyonlarından sonra Akit gazetesine verdiği röportajda babamın ‘CIA Gülen’i kullanıyor’ demesi direk bu ifadeye binayen FETÖ 78 yaşındaki Bediüzaman talebesine 8 yıl hapis davası açtı. Ağabeylerin art arda vefat etmesi ve FETÖ’nün babam hakkında mahkeme açması bunu iddia etmemesi sebep oldu. Bunlarla ilgili tazılar mevcuttur. Bunların araştırılması için Ankara’da avukatımız var inşallah gereken çalışmaların ve işlemlerin yapılacağını da düşünüyoruz. Bu hainlerin devletimizi ve milletimiz önünde hesap vermelerini istiyoruz.

Ardından söz alan Doç. Dr. Hasan Kazlı, ”17-25 Aralık öncesi bir ameliyat geçirdi. Tabi o dönemde FETÖ diye bir şey söz konusu değildi. Bizim hastanemizde ameliyat oldu; sonra Ankara’ya gönderildi. Bir daha geri geldi; tedavisini yakından takip ettik. Ondan sonra 15-17 Aralık ve dershanelerin kapatılması meselesi gündeme geldi. Badıllı Ağabey’in, dershanelerin kapatılması ile ilgili hükümetin lehine FETÖ’nün aleyhinde beyanatları oldu. “ dedi.

“Üniversitemizde bulunan FETÖ’nün ileri gelen birisi ile bizzat karşılaştım. Bana şunu sordu: ‘Badıllı neden aleyhimize konuşuyor? Biz ona beddua edersek tepe takla götürürüz’. dedi.” diyen  Doç. Dr. Hasan Kazlı,  “Ondan sonra ben Badıllı Ağabey ile görüştüm; ‘Bundan sonra hastaneye gidersen benden habersiz gitme! çünkü bunlar suikast girişiminde bulunabilirler.’ dedim. İkinci hastalığında ben yurt dışındaydım, yoldayken oğlu Sait beni aradı; hasta olduğunu söyledi. Ben eve varmadan direkt acile gittim.” diye konuştu.

Badıllı’nın tedavi sürecini anlatan Doç. Dr. Hasan Kazlı şu ifadelere yer verdi;

Orada gördüm bazı tekitler yaptık, yatırılması önerildiyse de hastanede kalmadı. İyileşmeyince ertesi gün hastaneye yatırıldı. Bizim hastanede ameliyat oldu, bağırsak yapışıklığı vardı. Başka herhangi bir sorunu yoktu. O yapışıklıklar birbirinden ayırt edildi ve karnı kapatıldı. Sonra şu anda tutuklu olan bizim üniversitemizde doktor olan yoğun bakım hocası tarafından Ankara Gazi Üniversitesi’ne gönderilmişti.

Ben günde birkaç kez görüşüp bilgi alırdım. Hastalığı ile ilgili durumda gayet iyiydi. Sonra fenalaştığı ile ilgili bana bilgi geldi, oğlu tarafından. Ben de Ankara’ya gittim.  Orda tetiklerine bakacaktım. Hastayı gördüm, buranın doktoru nerede dedim; doktor yok dediler. Oysaki yoğun bakımda sürekli bir doktor bulunur. Tetkiklerine baktım; bir hemşire elimden tetkikleri aldı. Oysaki bir hasta yakınının hastanın bütün tetkiklerine yasal olarak ulaşma hakkı vardır.

Ertesi gün o bölümün hocası ki o da şu an FETÖ’den ihraç edilenler arasında. Onunla görüştüm. Olayı kendisine anlattım neden böyle oldu diye bana şunu dedi: Dışarı çıkmasını istemiyoruz, oysa ben hastanın yakını olarak bütün tedavisine ulaşma hakkım var. Bir de enfeksiyonu vardı. Enfeksiyon hastalıkları ana bilim dalı olarak gitmiştim, sonra hocası ile konuştum, baktık hastayı değerlendirdik. Hasta tertemiz olarak Ankara’ya gönderilmişti.

Orada da baktığımda karnı içi iltihapla doluydu. Ve yapılan tahliller içerisinde her türlü bakteri her türlü pislik vardı. Ben hekimlik hayatım boyunca böyle bir şey görmedim. Bu kadar dirençli bir iltihapların olmasını hayatımda görmedim. Ben şüphelendim. Çünkü temiz gelmiş bir hastanın karnında bu kadar iltihapların olması dirençliği çok ciddi şüphe uyandırdı. Hasta orda kaldı ve bende de ciddi şüphelerin uyanmasına neden oldu. Hastanın yanından ayrılırken oğlu Sait’e bunda ciddi bir anlamda şüphe var dedim. Daha vefat etmeden önce dedim bunu.