Cumhuriyet tarihinin önemli olaylarından biri olan bu idamlar, asimilasyon ve Kürtleri yok sayma politikalarının başlangıç noktalarından biri olarak kabul ediliyor. Aradan geçen bir asra rağmen, resmi ideolojinin çarpıtma ve baskı politikalarına rağmen, Kürt halkı Şeyh Said İsyanı’nın ulusal karakterde bir isyan olduğu gerçeğini korumayı başardı.
1923’te Cumhuriyetin ilanıyla yapılan yasal düzenlemeler, devlet politikalarını ülkedeki farklılıklara karşı katı merkeziyetçi bir anlayışa çekti. Bu politika değişiklikleri, Cumhuriyet tarihindeki en büyük kırılma noktalarından biri oldu. Çok kültürlü ve çok renkli mirasın reddi temelinde ortaya konan bu politikalar, etnik kimliğe dayalı bir ulus tahayyülünü merkeze aldı. Bu anlayış, devlet ve toplum arasındaki yaraların derinleşmesine yol açtı.
Şeyh Said İsyanı’yla beraber devreye sokulan İstiklal Mahkemesi ve Şark Islahat Planı gibi uygulamalar, Türkiye halkları arasındaki bağları kopardı ve tekçi bir anlayışın hakim kılınması çabalarını en sert şekilde yürürlüğe koydu. 1925 direnişinin üzerinden 99 yıl geçmesine rağmen olayın tarihsel ve toplumsal gerçekliği tüm yönleriyle açıklığa kavuşmuş değil. Şeyh Said ve arkadaşlarının idam kararları, usulüne uygun bir yargılama sonucunda verilmediği gibi cenazeleri de ailelerine teslim edilmedi.
Bu anlayış, Kürt halkının toplumsal hafızasına derin yaralar açmayı amaçlıyor ve 100 yıldır süren mücadele azmini kırmayı hedefliyor. Bu tarihin etkisi hala ağırlaştırılmış tecrit, cezaevlerindeki işkence sistemi ve Kürt halkına yönelik inkar ve imha politikalarıyla yaşanıyor.
Bir asır sonra, şu çağrıyı yineliyoruz: Şeyh Said ve arkadaşlarının idam edilmeleri sürecinde yaşananların çarpıtılmasında ve katliamda rolü bulunan sorumlular açığa çıkarılmalı, o dönemle yüzleşilmeli; Şeyh Said ve mücadele arkadaşlarının mezar yerleri ailelerine ve kamuoyuna açıklanmalı, tüm hakları iade edilmelidir.
1925’ten 1999’a kadar diz çökmedik, çökmeyeceğiz.