Röportaj: İbrahim Halil Kahraman/Foto Mutlu Güneş
Şair ve Halk ozanı olarak nitelenmek her kese nasip olacak bir durum değildi. Şanlıurfa’da öğretmenlik yapan Halil Manuş, yazdığı şiirlerle bir yandan sanatını icra ederken diğer yandan da çocuklara şiiri sevdiriyor. Manuş, şiirin gizli ve güçlü kahramanlarından biri olarak Şanlıurfa’da hizmet veriyor.
Şanlıurfa Olay Gazetesi olarak Halil Manuş’u sizler için sayfalarımıza konuk ettik. Manuş ile şiiri ve kendisi hakkında akıcı bir röportaj gerçekleştirdik.
İşte Manuş ile gerçekleştirdiğimiz röportaj;
Halil Manuş, kelimeleri yürekte demleyip gönüllere damlatan bir ozan/şair/yazar. Birçok antolojiye katılmış, şiirleri test kitaplarında soru olarak çıkmış, beş tane muhteşem şiir kitabı olan bir şiir deryası. Bizler Şair Halil Manuş’u kaleminden tanımaya çalışıyoruz. Peki, size göre Halil Manuş kimdir? Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
Söylenecekleri baştan söylediniz bize de özetlemek düştü. O zaman iki dörtlükle tanıtayım kendimi.
Dedem Hacı Mehmet babamsa Latif
Karaşıh adlı köyde doğmuşum ben
Ninem Ayşe imiş anamsa Elif
Ailede en son çocukmuşum ben.
İlk, orta, lise ve askerlik derken
Hayat böyle doludizgin giderken
Ana dilimi zar zor hecelerken
Birden kendimi şair bulmuşum ben.
Şiirle tanışma hikâyeniz nasıldır?
Hemen herkesin okul yıllarında tanışması gibi; ama benim tanışmam bundan daha öncelerine gider. Annemin okuryazarlığı yoktu; ancak ezberinde pek çok maniler vardı. Onları peş peşe sıralar, şiir gibi okur, ben de sessizce can kulağı ile dinler bazılarını tekrar ederdim. Derken ilkokula giderken sınıf öğretmenimiz İstiklal Marşı ve kahramanlık şiirlerinden bazılarını ezberletip sınıf içinde sesli okumalar yaptırırdı. O şiirleri okudukça sanki şiiri yaşar gibi olurdum.
Şiir yazmaya ne zaman başladınız? Kitap çıkartma fikri var mıydı?
Ortaokul yıllarımda başladım şiir yazmaya. O şiirler bugünkü şiirlerimin temel taşları idi. Sonra lise yıllarımda yaşımın gereği şiirler yazmıştım. Benim liseyi bitirdiğim yıllar memleketin en karanlık yıllarının yaşandığı yıllardı. Liseden sonra askere gittim ve asker dönüşü üniversiteye girdim. Ne zaman ki Üniversiteye gitmeye başladım, toplumsal şiirlere yöneldim. O gün bu gündür milletimin derdi ile dertlenir, onun adına şiirler yazarım.
Kitap çıkartma fikrine gelince; aslında ben şiir kitabı çıkarma taraftarı birisi değildim. Çünkü şiir kitapları hak ettiği değeri maalesef göremiyor, ama zaman içerisinde gördüm ki, iki kelimeyi bir araya getiremeyip şiir diye yazdıklarını söyleyen, şiir sitelerinde asıp sonra da kitap haline getiren bazı kendilerini şair zanneden insanlar var. Kitap yayımlamadığımız zaman bu sefer bizleri şair olarak görmüyorlar ve sanki çıkardıkları kitap kendilerini şair yapacakmış gibi böbürlenip duruyorlar. Kitap çıkarmaktaki tek gayem, şiirlerimi derlemek, bir araya getirmek ve dileyen insanların topluca buradan şiirlerimi görebilmelerini sağlamak idi. Bu nedenlerle kitap çıkarmak zorunda kaldım, kitaplarım beni şair yaptı mı onu da bilemiyorum. Çünkü hala kendimi çırak görüyor, usta şairlerin şiirlerini okuyup onlara yaklaşmaya gayret gösteriyorum.
İyi bir şair olabilmek için neler önerirsiniz?
Bir önceki sorunuza “Kitaplarım beni şair yaptı mı onu da bilemiyorum. Çünkü hala kendimi çırak görüyor, usta şairlerin şiirlerini okuyup onlara yaklaşmaya gayret gösteriyorum.” diye cevap vermiştim. Açmam gerekirse iyi bir şair olabilmek için içinde doğup büyüdüğü vatanını, milletini iyi tanımalı, onların dertlerini kendine dert edinmeli, onların söyleyemediklerini onlar adına söylemeli. Tabi her şeyden önce çok okumalı. Okuduklarından boncuklardan tespih dizer gibi kendine özgü sözler dizmeli.
İlk kitabınızı ele alacak olursak kitabın içeriğinden bahseder misiniz? Kitabınıza neden “Can Parçam” ismi verdiniz?
Kitabın içeriğinden bahsetmeden önce isterseniz sorunuza sondan başlayıp cevaplandırayım. Hani bir söz vardır kişinin ilk çocuğu olduğunda onu severken yıllar geçse bile ona hep “İlk göz ağrım” derler ya, bu isimde aynı duygularla seçilmiş ve söylenmiştir. İlk şiir kitabımdır Can Parçam. İlk kızımı da hep bu kitap çıkmadan can parçam diye severdim. Öyle olunca tevafuk oldu sanki kitaba Can Parçam deyiverdim. İçeriğine gelince, tek bir yönden bakıp içeriği şudur diyemem ancak genelde vatan, millet, bayrak, sevgi, aşk, hasret gibi insanın yaşadıkları her konudan birer ikişer şiirle dokunulmuştur gönüllere diyebilirim.
İlk şiir kitabınızı kızınıza ithaf etmişsiniz, biraz açmanız mümkün mü?
Aslında yukarda ki sorunuzda bunun da cevabını vermiş olmakla birlikte yine cevaplayayım. Hani dedik ya insanın ilk çocuğuna “İlk göz ağrım” derler diye… Benim de ilk şiir kitabım ilk evladım gibi ilk göz ağrım sanki. Zaten kızımı da severken hep can parçam der severdim. Hatta ona bu isimle bir de şiir yazmıştım. Kitap bu şiirden almakta adını, ama şiir kızıma yazılmış olduğundan kitaba isim olarak verdim.
Sırada yeni kitabınız ya da kitaplarınız var mı?
Sırada elbette yeni kitaplarım olacak ama burada yayınlanmış kitaplarımdan bahsedecek olursam beş tane şiir kitabı, üç tane de deneme yazılarım olmak üzere toplam sekiz kitabım var hâlihazırda. Adlarını söyleyecek olursam; Can Parçam, Can Tanelerim, Sen ve Ben, Ey Aşk, Vurgunum (Şiir kitaplarım), Dostça Yazılar 1, 2, 3 (Deneme Yazılarım)
İlk kitabınıza Can Parçam demiştiniz ve açıklamasını yapmıştınız. İkinci kitabınızın ismi neden Can Tanelerim, bunun bir anlamı var mı?
Olmaz olur mu elbette var. Ben şairim ama benim esas mesleğim öğretmenlik. Ben aynı zamanda eğitimciyim. Biz eğitimciler sınıflarına girdiklerinde sınıf içindeki her bir çocuğu kendi evladı imiş gibi görür, kendi evladına nasıl bir eğitim verilmesini arzu ederse tüm çocuklara da aynı eğitimi vermek için elinden geleni yapar. Bu açıdan bakınca ben kendi evladıma nasıl ki Can Parçam diye sevmişsem, öğrencilerime de Can Tanelerim diye seslenirim. Zaten kitaptaki hemen hemen tüm şiirleri okul öğrencilerinin derslerine yardımcı olmak için yazdım. Bazen atasözlerini şiirleştirdim, bazen belirli gün ve haftalar için şiirler yazdım. Tek isteğim ilerde bu kitabın milli eğitim yayınlarına girmesi ve çoğaltılarak öğrencilere can tanelerime ücretsiz dağıtılmasıdır.
Şiirleriniz genelde mesaj içerikli, bunun özel bir anlamı var mıdır?
Özel bir anlam yüklenecekse eğitimciliğime yüklenmelidir. Biz eğitimciler bulduğumuz her fırsatı eğitim için kullanmayı ilke edinmişizdir. Bildiğiniz gibi örgün eğitim olduğu gibi bir de yaygın eğitim vardır. Hani hepimizin bildiği bir söz vardır ya “Eğitim beşikten mezara kadar devam eder.” diye. Benim şiir kitabımı okuyan her kim olursa sadece okuduğu seçkin kelimelerle yetinmeyecek aynı zamanda bir mesaj alacaktır. İşte o mesajı aldığı an ben eğitim görevimi bir kişiye daha götürdüm demektir. Bunun mutluluğu anlatılamaz tarif de edilemez.
Şiirlerinizi yazarken beslendiğiniz kaynaklar var mıdır?
Şiir bir deryadır, bizimkiler de o deryadan bir damladır sadece. Hani denizlere dökülen ırmaklar misali. Dağlardan, derelerden kopup gelen sular önce ırmaklara karışır ve sonra o ırmağın akışına ve yönüne doğru dökülür denize değil mi? Bizlerde bizden önceki denize dökülmüş şairlerin şiirlerinden elbette besleniyoruz, bu da çok doğal bir şeydir. Örnek verecek olursam Necip Fazıl Kısakürek, Arif Nihat Asya, Yavuz Bülent Bakiler ve Abdurrahim Karakoç’u öncelikli olarak sayabilirim.
Son şiir kitabınıza “Vurgunum” ismini vermişsiniz, mutlaka bir anlamı olmalı sahi kime vurgunsunuz?
Çok haklısınız, bu isim seçilirken böyle bir soru sorulacağını biliyordum desem yalan olmaz. Her insanın vurgun olduğu değerler vardır elbette. Benimde vurgun olduğum değerler kitaba ismini veren vurgunum adlı şiirimde tek tek sıralanmıştır. Ama benim için en önemlisi olan bir dörtlüğü paylaşırsam sanırım sorunuza tam olarak karşılık vermiş olurum.
Eskir sonunda her yeni
Toprak sarar onca teni
Boş vermişim seni, beni
Bize vurgunum, bize ben.
Vurgunum kitabınızda ayrıca yer vermiş olduğunuz “Köksal’la Söyleşiler” seri şiirlerinin ilham kaynağı nedir acaba?
Köksal aslında benim doğduğum köylü hemşerimdir. Ama o benim için hemşerilikten öte bir semboldür. Tıpkı Abdurrahim Karakoç’un Hasan’ı gibi. O da Hasan’a Mektuplar diye seri şiirler yazmıştı. Biz ozanlar ve şairler halkın sesiyiz aynı zamanda. Ya da sessizlerin sesiyiz. Bu Köksal’da halktan biri ve kelimenin tam anlamıyla sessiz biriydi. Biriydi diyorum çünkü artık o aramızda değil. Kitabın basımı sırasında Hakk’ın rahmetine kavuştu.
Bestelenmiş birçok şiiriniz mevcut. Biz şair olarak tanıyoruz sizi. Söz yazarı da diyebilir miyiz? Yoksa o bambaşka bir şey mi?
Evet, şiirlerimden birçoğu bestelendi. Ancak ben şiirlerimi yazarken bestelensin ya da bestelenecek diye yazmıyorum. Nasıl ki bizi bir şey etkiliyor ve o etkinin tesiri ile şiir yazıyor isek bestecileri de okudukları şiirler etkiliyor o etkilenme ile bestelerini yapıyorlar. Tabi bir de söz yazarı olanlar var. Bu arkadaşlarda aslında şiir yazıyor ama şiirlerini kişiye özel ve özellikle bestelenecek diye yazıyorlar. Öyle olunca da bunların yazdıklarına şiir değil şarkı sözü kendilerine de şair değil söz yazarı denilmektedir. Ancak bazı söz yazarları güçlü şiirler yazdıklarından onlara şairde denilmektedir.
Sizin de istek üzerine yazdığınız sözler ya da şiirler var mıdır?
Ben şiirlerimi yazarken bestelensin ya da bestelenecek diye yazmıyorum demiştim. Ancak bunun bir istisnası oldu. Bu güne kadar bir tek şiirimi istek üzerine yazıp bestelenmesini istedim. Nevşehir Sigarayla Savaşanlar Derneği ve Yeşilay Şube başkanı Sayın Şahin Güneş Bey benden bir şiir yazmamı ancak “Şiirin içinde hem sigara ve hem de alkol geçmeli, bunların zararları anlatılmalı, sunularımda son söz olarak bu şiiri okuyup sonlandırmalıyım.” diye bir ricada bulundu. Ben de kabul ettim. Çünkü milletimin sigara ve alkolden neler çektiğini çok iyi biliyor ve öğrencilerime de anlatıyordum. Şiiri tamamlayıp gönderince çok beğendiğini ancak bunun tam da bestelik bir şiir olduğunu, mümkünse besteletme işini de yapmam için rica etti. Ben şairim ama besteci değilim. Ben de bu sosyal içerikli şiirin bestelenmesi için Türk Halk Müziği sanatçısı bestekâr Sayın Mehmet Çelikdemir’e durumu ilettim. Sayın Çelikdemir hiç tereddütsüz ve karşılıksız kabul etti ve çok güzel bir beste yaptı. Yeri gelmişken buradan bir hayalimi daha açıklamak istiyorum. Bu “Bir Sigara Bir de Alkol” bestemiz özellikle Milli Eğitim ve Yeşilay’ın desteği ile tüm okullarda müzik dersinde öğretilmeli, müzik ile gençlerimizi bağımlı olmadan önlemeliyiz. Daha önce de bir Yeşilay şiirim bestelenmişti ama onu besteci arkadaş benden habersiz, kendine ilham verdiği için bestelemişti.
Yeni kitap projeleriniz var mı? Okurlarımız kitaplarınızı nerelerden temin edebilirler?
Elbette, yeni kitap projelerim var. Ama bu işler imkân ve zaman meselesi. Şu an 1200’ü aşkın şiirim var. Bunların yarısını ancak kitaplaştırabildim. Oda beş şiir kitabı oldu. Demek ki beş kitap daha yayınlayabilirim. Kitaplarımın nereden temin edileceği konusuna gelince ne yazık ki burada acı da olsa bir gerçeği söylemek durumundayım. Toplum olarak zaten az okuyan bir toplumuz, okuyanların çoğu da şiire soğuk bakıyor. Böyle olunca şiir kitaplarını yayınevleri yayınlamaktan adeta kaçınıyor. Çünkü yayınevleri işi ticari düşünüyor. Biz şairler ise şiir yazarken hiç ticari düşünmüyoruz. Bu gerçek ortada iken şiir kitaplarına destekleyici bulmak da imkânsız gözüküyor. Bütçemin elverdiği ölçüde kitaplaştırıyor en azından kendi kütüphaneme kendi eserimi koymanın zevkini yaşıyorum. Çocuklarıma da miras olarak bırakıyorum şimdilik. Tabi destek verilecek olursa hiçbir karşılık beklemeden yayınlanmasına izin vereceğimi sizin aracılığınızla duyurmak isterim.
Şiir yazmaya niyetli genç kardeşlerinize bir ağabey, öğrencilerinize de bir öğretmen olarak tavsiyeleriniz nelerdir?
Yüce kitabımızda ilk emir “Oku” diye başlar. Demek ki önce okumak gerekiyor. Hem de çok okumak, çok gözlem yapmak gerekiyor. Çiftçi misali sanki. Tarlanızdan ürün almak istiyorsanız, tarlanızı önce sağlıklı bir tohumla ekmeniz, sulamanız, bakımını yapmanız gerekir. Hatta ilaç atmanız, çapalamanız, belki de gerekiyorsa nadasa bırakmanız lazım gelir. Hepsini yaptıktan sonra ancak verimli ürün alabilirsiniz değil mi? Aynı bunun gibi. Yoksa ben şiir yazayım, şair olayım demekle ne şiir yazılır ne de şair olunur. Yazmasına yazarsınız ama o kadar. Yazdığınız gibi kalır. Yazılanlar bir yüreğe dokunmalı. Okuyan yazılanda kendinden bir şeyler bulmalı. Okuyanda bir iz bırakmalı. Bir de en önemlisi Türkçe hassasiyetine sahip olmak lazım. Bütün bunlarla birlikte milli ve manevi kıymetlerimize sahip çıkıp onları temsilde kusur etmemek lazım.