HDP'li Ayhan Bilgen, tutuklu bulunduğu cezaevinden İnternethaber'in sorularını yanıtladı. "Yeni Bir parti kuracak mısınız?" sorusuna net cevap veren Ayhan Bilgen, "Siz hükümetle bir işbirliği içinde misiniz?", "Hapisten kurtulmak için mi bu eleştirileri yapıyorsunuz?", "53 kişinin katledildiği Kobani olaylarının neresindesiniz?", "Yeni bir çözüm süreci mi öneriyorsunuz?" gibi merak edilen pek çok soruyu da yanıtladı. İşte Ayhan Bilgen'in İnternethaber'in sorularına verdiği çarpıcı cevaplar...
-Cezaevinden attığınız son tweet gündeme oturdu. Sizin yeni bir parti kuracağınız şeklinde yorumlandı. Yeni bir parti kuracak mısınız? HDP'den ayrılıyor musunuz?
HDP kurulurken de Kürt partilerinin geleneksel tabanı ile Türkiye toplumunun beklentilerini aynı partide karşılanabilmesinin zorluğu tartışılmıştı. Bugün gelinen noktada bu beklentilin tek parti ile karşılanmasının koşulları ortadan kalkmıştır. Hem bölgesel gelişmelerin yükselttiği duygular hem Türkiye toplumunda yükselen korku yeni bir denge oluşmasını ve açılım yayılmasını zorunlu kılıyor.
Hükümetle işbirliği içinde misiniz?
-Siz hükümetle bir işbirliği içinde misiniz? Cezaevinden çıkmak ya da yeni bir parti kurmak için mi bu eleştirileri yapıyorsunuz?
Bence siyasette öncelik toplumsal ihtiyaçlarla belirlenmeli, yeni girişimlerde boşluk analizinden hareket edilmelidir. Cezaevi koşullarında bu ilgili ölçmem mümkün değil. Ben ihtiyacı tarif etmeye çalışırım, kamuoyundan karşılık bulursa tartışma konusu olur. Bir inisiyatif olarak mı yoksa siyasi parti olarak mı kalacağı yaşayacağımız gelişmeler ve toplumun ilgisiyle şekillenecektir.
-Gözaltına alındığınızda ya da tutuklandığınızda size HDP’yi eleştirmeniz yönünde bir baskı yapıldı mı?
⁃ Hiçbir şekilde böyle bir baskı olmadı. Ben düşüncelerimi baskı ya da kişisel beklentilerle değil ülkenin geleceğine dair toplumsal kaygılarla yapıyorum.
Cezaevinde yazmaya çalıştığım kitapta...
-HDP’ye tersine Türkiyelileşme eleştirisi getirdiniz. HDP’nin Türkiyelileşmesini mi bekliyordunuz. Bu konuda çabalarınız oldu mu? Tersine Türkiyelileşme ile neyi kast ettiniz?
⁃ Yaptığım eleştirilerin kimin işine yarayacağı konusu herkesin durduğu yere göre değişir. Ben siyasette nasıl yapılması gerektiğini tartışmanın daha önemli olduğunu düşünüyorum. Doğrular kim tarafından yapılırsa yapılsın sahiplenilirse Türkiye siyasetindeki kutuplaşmaya dayalı iktidar muhalefet gerilimi bir nebze olsun zayıflatacaktır. Cezaevinde yazmaya çalıştığım kitapta da nasıl bir muhalefet tarzına ihtiyaç olduğunu tartışmaya çalıştım.
HDP neden bir çatı partisi olamadı?
-HDP 'bir çatı partisi' neden olamadı? En kritik hata neydi, kırılma noktası ne oldu? Şu an sizin cezaevinde olma sebebiniz de olan Kobani olayları 'bu kırılma' noktalarından biri miydi?
⁃ Bir partinin oyunu koruması sadece seçmen kitlesindeki nüfus artışı ile sağlanamaz. Genişleme stratejisi farklı toplumsal kesimlerin kaygı ve korkularını anlayıp buna uygun söylemler geliştirmekle mümkündür. HDP kurulurken yatay demokrasi gibi son derece ileri iddialar ortaya koyup sonunda kişi merkezli bir siyaset platformuna dönüşmemelidir.
6 yıl önce kaçırdığınız trene bugün binemezsiniz
-Kobani olaylarından dolayı yargılanıyorsunuz. Kobani olaylarının neresindesiniz? 53 insanın katledildiği Kobani olaylarını nasıl değerlendiriyorsunuz, HDP sorumluluk bilinciyle hareket etti mi?
⁃ Çatı partisi arayışı barışın toplumsallaşması ve sadece örgütlerin bir araya gelmesi değil, toplumsal kesimlerin buluşması projesiydi. Birlikte yaşamın güvenceye alınması açısından bu önemliydi ve 7 Haziran’da da toplum gereken takdiri gösterdi. Ama ne yazık ki bu fırsat kaçırıldı. 6 yıl önce kaçırılan trene bugün özeleştiri yapsanız da binemezsiniz. Toplumun teveccühünü sadece kişisel başarılar gibi yorumlamak içinden geçilen dönemi de doğru okumamaktır. Hangi siyasi görüşten olursa olsunlar 53 kişinin ölümü hiçbir şekilde gözardı edilemez. IŞİD’in Irak’ta Kürtlere yaptığını Suriye’de tekrarlanması kaygısı bir infial doğurmuş ama toplumsal olaylar sağlıklı yönetilememiştir. Kitlesel eylemlerde provakasyon ihtimali her zaman büyük risk içerir. Bugün itibariyle Suriye’deki gelişmeler Türkiye’nin reform beklentilerini sabote etmemelidir.
90'lı yılların tarzıyla siyaset yapmak mümkün değil
-HDP'ye yönelik kamuoyunda değişmeyen 'algılar' var. PKK'yı terör örgütü olarak nitelememesi, Kandil'in siyasi ayağı olarak görülmesi, Öcalan'ın gölgesinden çıkamaması gibi. Bir söyleşinizde "HDP yaptıklarından çok yapamadıklarının, söyleyemediklerinin bedelini ödemektedir" dediniz. HDP'nin yapamadıkları ve söylemedikleri neydi?HDP'nin Türkiyelileşememesinde bunların etkisi oldu mu?
⁃ Hem iç politikadaki gelişmeler hem bölgesel gelişmeler dolayısıyla 90’lı yılların tarzıyla siyaset yapmak kimse için mümkün değildir. Siyasetçinin görevi karşılaştığı tıkanmayı aşabilecek ezber bozucu hamleleri yapmaktır. HDP’nin kendisinden kaynaklanmayan haklı mazeretleri olsa bile neticede halkın muhattabı sorunun da çözüm adresi olmalıdır. Ayrılma talebi ve şiddet konusunda kamuoyunda ikna edici bir mesaj verilerek mesafe alınamıyorsa toplumu suçlamayacağımıza göre dönüp kendimize bakmalıyız.
-Selahattin Demirtaş 'Tersine Türkiyelileşme' eleştirinizin neresinde? Bir dönem kamuoyunda 'çatıyı' oluşturabilecek pozitif bir algıya sahipti. Ne oldu nerede hata yaptı 'yapamadıkları ya da söylemedikleri' neydi?
⁃ Siyasette algı elbette önemlidir. Ama reel koşullar gözetilirse toplumsal algı yönetilebilir. Demokratik yapılarda liderlik tüm eksiklerin sorumluluğunu üstlenerek iş bölümüne, yetki devrine dayalı katılımcı yönetim ile olur. Diğer partiler bir kişinin çabasıyla kurulduğu, genel başkanın adıyla yola çıkıldığı için onlarla özdeşleşebilir ama HDP hem devraldığı miras hem talip olduğu sorumluluk dolayısıyla böyle başlamamıştır.
'Camlar kırılır, canlar acır' derken...
-Son tweetlerinizden birinde 'Türkiye dış basıncı iç dinamiklerle dengeleyemezse camlar kırılır, canlar acır. Acilen kimseyi dışlamayan yeni bir barışçıl Misak-ı Milli stratejisi ile Kürtler ve Türklerin kader birlikteliği sağlanmalıdır.?" diyorsunuz... Bu nasıl bir strateji olmalı, 'barışçıl Misak-ı Milli' sözünüzü açar mısınız? Önerdiğiniz yeni bir 'çözüm süreci' mi?
⁃ Osmanlı 19. yüzyıl boyunca batıdan yükselen basıncın etkisiyle fermanlar ilan etti ama ne yazık ki Arnavutluk sorunu gibi bir çok ayrılma talebi iyi yönetilemediği için kanlı bitti. Ortadoğu’da sorunlarımızı çözebilme kapasitemiz aynı zamanda kriz yönetme becerimizi gösterir. Irak’ta, Suriye’de Araplar, Türkler ve Kürtlerin karşı karşıya geleceği çatışma ortamlarından çıkmanın ilk adımı aidiyet ve birlikte yaşam duygusunu güçlendirecek reformların iç dinamiklerle adım atmaktan geçer. Cumhuriyetin 100. yılına yaklaşırken bölgesel tehditleri de dikkate alarak partiler üstü bir süreç yönetimine ihtiyaç var. Çözüm sürecinde yapılan yanlışlardan ders çıkartmak ve ayı yanlışı tekrarlamadan geleceğe dair ortak yeni bir hikaye yazmak zorundayız.
Ailelerimizin yaşadığı mağduriyet ne yazık ki acı bir gerçek
-Cezaevinde 1 gün nasıl geçer? Ayda 2 kere en fazla 2 kişi ile görüşme izniniz var. Bu yaşananlar ailenizi eşinizi nasıl etkiliyor? Onlara buradan bir mesajınız var mı?
⁃ Bizim hayata yönelik iddia ve çabalarımız dolayısıyla ailelerimizin de mağduriyet yaşaması ne yazık ki acı bir gerçek. Burada kitap okumak dışında bir şeye gücümüzün yetmiyor olması da kaçınılmaz bir tablo olarak önümüzde duruyor. Fetret Dönemi Anadolusu ve Osmanlı’nın son yıllarındaki siyasi çekişmeleri ile ilgili kitaplar okumaya çalışıyorum.