olay reklam sol
ufuklar koleji sol
Şanlıurfa
18 Ekim, 2024, Cuma
  • DOLAR
    34.07
  • EURO
    37.74
  • ALTIN
    2733.2
  • BIST
    9833.22
  • BTC
    57623.74$
olay köşe yazısı üstü

Ağlayın ey insanlar! Ağlayın.

16 Haziran 2015, Salı 13:57

 

Rabbinizin üzerinizdeki nimetlerini hatırlayın.

Akçakale sınır kapısından geçiş izninin verilmesiyle 20 bin kişiye yakın, Suriyeli mazlum vatandaş ülkemize giriş yaptı. Telapyad’dan gelen Muhacir kardeşlerimizi yardım konvoylarıyla Ensar kardeşleri karşıladı. Bu konvoylar arasında Dost Meclisi’nin yardım konvoyu da vardı ve dost meclisinin üyeleri de tam bir Ensar dostluğu içerisinde gıda, giyim, su, çocuk bezi gibi önemli ihtiyaçları Muhacir kardeşlerine kendi elleriyle uzatıyordu.

Türkiye’nin şefkat eli, Suriyeli mazlum halkın yaralarını sarmaya çalışıyordu.

Ağlayın ey insanlar!

Ağlayın.

Rabbinizin üzerinizdeki nimetlerini hatırlayın.

 

Televizyonda izlediğimiz bombalanan, yağmalanan Suriye artık karşımızdaydı. Telapyad’da savaşı

çıplak gözle görebiliyorduk. Tabii ki halkın yaşadığı içler acısı dramı da. Savaşın mağdurları, can havliyle savaşın memleketinden kaçıyorlardı. Sınırda kurulan barikatlar, zırhlı araçlar, tanklarla, sınır güvenliğimiz, sağlanırken, savaşın mazlumları da bu emim beldeye sığınmak için çok ciddi mücadeleler veriyorlardı. Hal, perişanlıktı. Hal yürekler acısıydı. Ateş düştüğü yeri yakardı. Gözümüzün önünde yanan bir Telabyad ve Telapyad la yanan mazlum bir halk vardı. Sınırı aşanların da gözleri yine vatan toprağındaydı. Nasıl olmasın ki; yağmalanan, yakılan malları ve canlarıyla birlikte tüm hayatlarıydı. Görünen acı tablo yanı başımızda; hafızalardan silinmeyecek kadar yakındı.

Ağlayın ey insanlar!

Ağlayın.

Rabbinizin üzerinizdeki nimetlerini hatırlayın.

 

 

Düne kadar evleri-barkları, işyerleri, toprakları olan bu insanlar bugün canlarını kurtarmak uğruna, vatanlarını terk etmek zorunda kalmış, kiminin çocuğu, kiminin eşi, kiminin ailesi ve paramparça olmuş hayatlarıyla, zulümden hicret edip yaban ellere sığınmış muhacirlerdi bunlar.

3’ü görme engelli,8 çocuğuyla savaştan kaçan babanın gözleri yaşlı, yüreği yaslı, ağzından çıkan cümle

“Bir ALLAH var. Birde Türkiye”

Ağlayın ey insanlar!

Ağlayın.

Rabbinizin üzerindeki nimetini hatırlayın.

 

Ey Muhacir kadın!

Evini, hayallerini bir valize sığdırıp kucağında çocuklarıyla gelen bağrı yanık, yüreği buruk, yasa boyanmış kadın.

Karalar hiç bu kadar yakışmamıştır sana.

Ağlayın ey insanlar! Ağlayın.

Analık Muhacir annenin gözlerindeydi.

Yorgun, bezgin, aç ve susuz haliyle; kucağında bebeği ve eteğine sarılan yavrularıyla; ciğerim kaybolur endişesi ve korkusuyla, evlatlarına kol-kanat gerecekti.

Ey Muhacir anne!

Kaçmak, öyle bir kaçmaktı ki seninkisi, sınırı aşıp, barikatları geçtiğinin farkına bile varmadın. Bir soluktu seni görmem. Yavrunun ayağına bir terliği geçirmene yardımcı olacak kadar kısa, lakin senin ve yavrunun korku dolu gözlerini yüreğime mühürlemeye yetecek kadar da uzundu.

Ağlayın ey insanlar!

Ağlayın.

Rabbinizin üzerindeki nimetlerini hatırlayın.

 

Sen savaşın ortasında büyüyen çocuk. Yarama tuz basan çocuk. Ürkek, mahzun bakışların, yokluğun içindeki savaşın ve savaşın çocukları olmanızdı yüreklerimizi dağlayan.

Gözlerimizin içine bakışınız gelir aklıma. Birde başınızı okşayıp, yanaklarınıza kondurduğumuz her buseyle hayret dolu yüz ifadeleriniz ve size bakan sevgi ve merhamet dolu gözleri görünce yaşadığınız mutluluğu anne-babanıza aktarmanız ve biz giderken de ardı-sıra bakmanız…

Bana karnınızın aç, sırtınızın pek olmadığı iletilmişti ekranlarda. Lakin görüyorum ki o ekranlar, sevgiye susamış gönüllerinizi, yabancı çehrede gördüğünüz güvenin önemini bize aktarmakta yetersiz kalmış. Bunu da sınıra gelip, yerinde görüp anlamak varmış. Yaşananlar ekranlarda görülenlerden öte de yalan değil, sanal değil, gerçek hayat hikâyeleriymiş.

Ağlayın ey insanlar!

Ağlayın.

 

Ey çocuk!

Ne kadar güvenli bir memlekete geldim desen de, sen yine de herkese güvenme. Gün gelir sana verdiğimiz güvene aramızda ihanet edenler olur; bil ki, biz onlardan değiliz; onlarda bizden.

Sizin içinizden de bizlere ihanet edenler çıkacaktır. Bizde biliriz ki, sizlerde onlardan değilsiniz,onlarda sizden

Unutma Ey Çocuğum! Her milletin iyisi de vardır, kötüsü de. Ama sen hep iyilerin safında ol. Allah’ın izniyle bizi de o safta bulacaksın.

 Ağlayın ey insanlar!

Ağlayın.

Rabbinizin üzerinizdeki nimetlerini hatırlayın.

 

Çıplak ayakları, güneşten yanmış yanakları, toz toprak içinde kalmış libaları ve takatten düşmüş canlarıyla çekiştirirken çuvala koydukları dünyalıkları, hayatın koca bir yalan olduğunu anlıyor insan. Ruhumda fırtınalar kopuyor, gördüğüm manzaralar karşısında artık gözyaşlarıma hakim olamıyordum.

 

Bir ses: “Onlara mı, yoksa bize mi ağlıyorsun” dedi. “Yerinden yurdundan edilenlere ağlıyorum” dedim. “Onlar Türkiye’ye kaçıp sığındılar, bizin başımıza gelse, ya biz nereye sığınırız” dedi. Kendisine Enfal süresi 74.Ayeti okudum. Müminlere müjdeleyici ayeti…

“İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler ile (muhacirleri)barındıranlar,

yardım edenler (Ensar);işte gerçek mümin bunlardır.

Onlar için bir bağışlanma ve üstün bir rızık vardır.”

Bu yüzden sınırını açan, toprağıyla birlikte lokmasını paylaşan, Ensar olma görevini üstlenen bu ülke birçok hayırlara biiznillah kavuşacaktır. Bu ülkenin üzerinde mazlumların duası vardır. Biz üzerimize düşen görevi yapacağız. Kurtuluş da Allah’tandır. İnşaallah ülkemiz Allah’ın koruması altındadır. Yeter ki biz Ensar olmayı başarabilelim.

“İnşaallah” dedi “inşallah”

Ağlayın ey insanlar!

Ağlayın.

Rabbinizin üzerinizdeki nimetlerini hatırlayın.

 

Bu bir imtihan!

Hem muhacirler için, hem de ensar görevini üstlenen bizler için.

Bu imtihan, ülkemin olduğu kadar, yurdumun insanının da imtihanı…

Kim bilir belki kurtuluşumuz ve belki ülkemizin selameti burada mazlumlarda alacağımız dualarda yatmaktadır.

Ülke olarak verdiğimiz bu sınavda ALLAH (Azze ve Celle) rızasını kazanmak ülkemin ve ülke insanımın nasibi olsun.

Rabbim hepimizin yar ve yardımcısı olsun.

ALLAH’A emanet olun.

 

Selam ve dua ile…